NE GÜNLERDİ BE !….
170 adet M – 60 tankının modernizasyon ihalesini 1 milyar 35 milyon dolara İsrail terör devletine vermiştik!…
Dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu ihalenin İsrail’e verilmesi için son derece kararlıydı hani.
Ne ki, mevzu medyaya sızınca 1 milyar 35 milyon dolarlık ihale birden 668 milyon dolara düşmüştü.
Ne günlerdi!..
İhale medyaya sızdı diye nerdeyse yarı yarıya indirim yapılıyor, kimsenin kılı kıpırdamıyordu.
Kimsenin kılı kıpırdamıyordu ama birileri “En güvenilir kurum” anketlerini art arda patlatılıyordu.
TSK da, maşallah, birinciliği kimseye kaptırmıyordu.
E tabi devir değişti.
Askerin sivil demokratik hükümetlere boyun eğdirme yeteneğinin güven telakki edildiği günler eskide kaldı çok şükür..
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ TEHDİT ALTINDAYMIŞ!…
Artık hiç bir şeyin gizli kalmadığı bir dünyadayız…
Kafanızı kaldırıp da şöyle bir bakın…
Teknik takibe takılmış, ya da yasadışı yollarla elde edilmiş onca dinleme veya görüntü kaydı sızıyor internete..
Bu yüzden, statükonun selameti için yemedikleri nane kalmayan Babıali “tosunlarının” ‘korku imparotorluğu yaratılıyor..’ martavalına pek de itibar eden yok artık…
Ama işin ucu medyaya, yazar çizer takımına dokununca, acı bir ciyaklama duyuluyor!..
“Bizi tasfiye etmek istiyorlar, basın özgürlüğü tehdit altında!”…
Mizah dergisi Leman, Erdoğan’ı ‘Pacman’ yapmış.. Pacman Erdoğan teker teker gazetecileri yutuyor…
Hey koçum hey!…
“Ergenekon davasıyla ilgili yazdı, bazı delilleri yayınladı.., davayı etkilemeye çalıştı” diye binlerce gazeteciye, yazara dava açıldı..
Peki, neden o zaman ‘Hukukçu Pacman’leri de çizmediniz özgürlükçü Lemancılar?!…
Tasfiye ediliyorlarmış!…
Hadi canım!…
“Genç subayların” sağlık durumuyla ilgilenerek gazetecilik yaptığını zannedeceksin!…
Cuntacılarla teşrik-i mesaide bulunduğun ortaya çıkınca da ‘tasfiye ediliyorum’ diyeceksin…
Kırk yıllık baş yazar olacaksın, sonunda bir gün iktidara “anasını satanlar’”diye hakaret edeceksin, sonra milletvekili olup tasfiye edileceksin, öyle mi?!…
Ergenekon Davası’ni değersizleştirme, sanıkları kurtarma planları yapacaksın…
Eski polis müdürüne kitap yazdırtacaksın…
Yani aslında, “yalçın gibi, kaya gibi, taş gibi adamsın” ve bu yüzden seni tasfiye etmek isteyecekler!…
Kılıçdaroğlu sipariş verecek, mahalle baskısı konulu mizansen haber yapacaksın…
Sonra ortalıkta gazeteciyim diye dolaşacaksın!…
Sıra Oray Eğin’e gelmiş, onu da tasfiye etmişler!…
Sen git kaya gibi abinden aldığın talimatla kendi genel yayın müdürüne kumpas kur…
Üzerine bir de başkasının ağzından ana avrat küfret..
Sonra tasfiye edilmekten söz et!…
İşin doğrusu şu ki, birilerinin birilerini tasfiye ettiği falan yok…
İdeolojilerinin esiri olup, kendi kendini tasfiye eden, itibarsızlaştıran gazeteciler var…
Size tavsiyem o ki, muhalefet edin.., eleştirin.., aykırı olun.., ama gazetecilik yapın…
Aksi takdirde halkın vicdanı hepinizi tasfiye edecek…
YENİ BİR ANAYASA GEREKLİ DEĞİLMİŞ!…
Bazı Tosunlar hala, “Niçin Türkiye’de yeni bir anayasa gerekli değildir?” diye yazılar yazıp, her türlü melaneti sergiliyorlar..
Bu tosunlar daha önce de“Malezyalaştığımızı” öne sürmüşlerdi…
Sonra takvim yaprakları arasından “mahalle baskısı” kavramını bulup çıkarmışlardı…
Ardından, Türkiye’nin “sivil faşizme” gittiği tezini işlemişlerdi..
Danıştay baskını, AK Parti kapatma davası, Hrant Dink ve Malatya cinayetleri gibi silahların hiçbiri Türkiye’deki sessiz devrimin kendi anayasal düzenini inşa etme yolunu kapatamadı, kapatamayacak da…”
ÖYLE Mİ ACABA?…
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Şeref Akçay, emekli olmuş..
Oysa emeklilik yaşına daha çok vardı..
Tepkisel bir emeklilik olarak; bugünkü gazetelerde boy boy yazıları, okuruz artık..
Emeklilik kararı açıklanmadan önce de, medyada öyle bir sunum yapılıyordu ki, sanki Şeref bey özgürlükçü..
Kendisi baskılara direnen bir hakim..
Ağır ceza mahkemelerindeki diğer başkan ve üyeler ise, baskılara direnemeyen, yasakçı hakimler..
Öyle mi acaba?
Acaba kriter özgürlükçülük mü?..
Acaba kriter baskılara direnme mi?
Yoksa emekliliğe yelken açarken, gündeme oturma isteği mi?
Başkalarını bilemem.
Ben en iyi, kendi başımdan geçen davayı bilirim. Kendi gazetemin davasının, o mahkemede nasıl sonuçlandığını bilirim..
Ve bu bildiğimi de, sizlerle paylaşmalıyım ki, işin arkasında özgürlük yanlısı bir bakış açısı olmadığı, net olarak anlaşılsın..
Daha önce, sathi bir açıklama ile eleştirmiştim. Her şeye rağmen o tarihte görevde olduğu için, fazla ayrıntıya girmemiştim..
Şimdi olayı daha somut olarak aktaralım..
Hiç uzatmadan, Şeref beyin Vakit gazetesi sorumlularını mahkûm eden, iki yıl önceki kararından ilgili bölümü birlikte okuyalım:
“Vakit isimli gazetenin 28 Şubat 2006 tarihli baskısında, ‘Halk onları mahkum etti, sıra yargıda’ başlıklı yazıda, ..”
İfade bu..
“Halk onları mahkum etti, sıra yargıda..”
Bu ifade, gazetecilerin cezalandırılması için yeter sebeb imiş..
Tabii Şeref beye göre..
“Haksızlık etme, mutlaka başka ifadeler de vardır” diyecek olanlar çıkabilir.
Buyrun devamını da okuyalım, gerekçeli kararın: “Manşetten iri puntolarla verilen ”..
Evet, klasik gerekçedir.. “İri puntolarla” ifadesi..
“Küçük puntolarla verebilirsiniz ama, iri puntolarla niye veriyorsunuz” sorgulaması bu..
Yani gazeteciliğin içine girme, “haberi küçük mü, büyük mü göreceğiz” şeklindeki takdir hakkını sorgulamadır bu..
Ve bu sorgulamayı, bugünün özgürlükçü manifestoları ile takdim edilen Şeref bey, topu topu daha iki yıl öncesinde, Vakit gazetesi sorumlularının sanık olduğu davada yapıyordu..
Gerekçede başka ne var?
Şu var: “Sincan’da tankları yürüttüler. Andıç listeleri hazırladılar.. Kebapçıları bile fişleyip, kara listeye aldılar… başlıkları altında, dönemin Genelkurmay Başkanlığı’nı ve kuvvet komutanlığı yapan kişiler ile (…) YÖK Başkanlığı yapan ve konumları itibariyle terörle mücadelede görev alan (..) Kemal Gürüz’ü bu görevleri ve faaliyetleri ve yaptıkları işler nedeniyle terör örgütlerine hedef gösterildiği,..”
Evet, Şeref bey, aynen bunları yazıyor..
“Sincan’da tank yürütüldü” denilmesinin, insanları hedef gösterme olduğunu iddia ediyor..
“Andıç listeleri hazırladılar” demeyi, örgüte hedef gösterme olarak kabul ediyor..
“Kebapçıları bile fişlediler” demeyi, suç sayıyor..
Evet, Şeref bey bunları söylüyor..
Dahası var..
Şeref bey, darbeciler aleyhine küçücük bir eleştiriye bile öylesine tahammülsüz ki, “Konumları itibariyle terörle mücadelede görev alan.. Kemal Gürüz’ü” diyerek, YÖK’ün başındaki adamı bile, terörle mücadelede görevli bir bürokrat olarak takdim ediyor!
Sırf, Vakit’e ceza verebilmek için..
El insaf yani.. YÖK Başkanı, “terörle mücadelede görevli bürokrat” nasıl olur?
Nasıl olur, Şeref bey? Söyleyin lütfen!
“Kemal Gürüz terörle mücadelede görevlidir. Gürüz aleyhine haber yapmak, Gürüz’e karşı, terör örgütlerinin suç işlemesini istemektir” nasıl denir?
Bu nasıl bir hukuk anlayışı, söyleyin lütfen!
Mahkemesindeki üyelerin, darbeciler için “tutukluluğun devamına” kararlarını, sayfalar dolusu gerekçelerle eleştiren başkan Akçay, kendisinin iki yıl önceki bu kararını nereye oturtuyor acaba?
Dahası var..
İki ay önce, özenle yaptığımız küçücük bir eleştiriye bile tahammül edemeyip, hemen Bakırköy Savcılığı’na koşmuş, Sayın Akçay..
“Bana hakaret edildi. Cezalandırılmalıdırlar” diye beni ve sorumlu müdürümüzü şikayet etmiş..
Ne isteniyor?
Balyoz sanıkları tahliye edilsin..
Ergenekoncular tahliye edilsin..
Ama Yeni Akitçiler cezaevine girsin..
Bu mu isteniyor, sayın Akçay?
DİP NOT:
Verdikleri yanlı kararlarla sadece sizlerin huzurunu kaçırmadılar, tüm toplumun hukuka ve adalete olan güven duygusunuda zedelediler bu adamlar.
Buna rağmen ergenekon medyası bu kişileri ve benzerlerini topluma hukukun yılmaz bekçileri savunucuları olarak lanse etti. Bu adamın gidişine üzülmedim ama çok sevindim.
Çeşitli Makale ve Yazılarım için:
http://www.turklider.org/TR/DesktopDefault.aspx?tabid=1583 da ” Haluk Cangökçe Gözüyle”