Kitap okumakla, manavın beni aldatmasına engel olamıyorum bir türlü.
Manava inanmadığım halde beni aldatıyor namussuz.
Ya inandığım dostlarımın beni aldatmasını önlemek: Büsbütün imkansız bu.
OĞUZ ATAY ‘IN, “TUTUNAMAYANLAR” ROMANI…
Sokaktaki kalabalığın gürültüsü ile Yalnızlığımın yüzüme çarptığı ve kendimi Kitapçıya attığım bir gün tanıştım bu kitapla, gülkurusuvari renkte bir kapak üzerinde ürkmüş, dalgın ve düşünceli bir adam yüzüydü benden bakışlarını kaçıran. Kitap ve yazar adı tanıdıkdı aslında, babamın kitaplığının ‘’ el değdirilmesi yasaklar’’ bölümünde yetmişli yıllardan kalan, siyah ciltli ve başköşede oturan, bende hep soğuk ve yukarıdan bakan bir kitap izlenimi uyandıran bu kitabın ciltsiz haline ilkkez bu kadar ilgiyle dokunmuştum.İnsanı ilk cümlelrinden itibaren saran, uzaklara, kendi içimizdeki hep yalnız bıraktığımız ‘’ BEN ‘’ e götüren, etkileyici bir roman kanımca.
Roman 724 sayfa, yazarı tarafından karmaşık anlatım teknikleriyle işlenmiş, iç ve dış konuşmalarla donatılmış. “Sonun Başlangıcı”, “Yayımcının Notu” ve “Turgut Özben’in Mektubu” isimli üç özel bölüm ile başlamakta, romanın iskeleti okuyucuya anlatılmakta, kurgudaki boşluklar doldurulmaktadır. Roman dört bölüm, yirmi bir alt bölümden oluşuyor, ruh çözümlemeleri ve konuyu desteklemek için gelişen olay parçacıklarının yoğun ayrıntıları var…H.C
ÇIKARLARINI DÜŞÜNMEYENLER / Oğuz Atay
…Çıkarlarını düşünmeyenler unutulacaktır. Her olayda bir kenara çekilenler gerçekten de bir kenarda kalacaklardır.
Yaptıkları işlerin gizli kalmasını isteyenler, bunda başarıya ulaşacaklardır. Kimse, onların varlığıyla tedirgin olmayacaktır.
Bir gün öldükleri zaman, arkalarında küçük bir iz, bir anı, bir gözyaşı, bir eser bırakmadan yok olacaklardır. Gazetedeki ölüm ilanı bile, yedinci sayfada bir kenarda kalacak, kimsenin gözüne çarpmayacaktır. Hayattan çıkarı olmayanların, ölümden de çıkarı olmayacaktır.
Ölüm bile onların adlarını duyurmaya yetmeyecektir.
Herkesin mezarında güller ve menekşeler büyürken, onların mezarlarını otlar bürüyecektir.
Mezarları bir kenarda kalmasa bile, büyük ve muhteşem anıtların arasına sıkışıp kaybolacaktır.
Cennetteki muhallebicide de garson onlarla ilgilenmeyecektir. Ağız tadıyla bir keşkül yiyemeden masadan kalkacaklardır.
Hayattan çıkarı olmayanların hayatı , çıkmaza sürüklenecektir. Kendini beğenmişliğin cezasını daha bu dünyadan çekmeye başlayacaklardır.
Sıkıntılarını kimseyle paylaşmasını bilmedikleri için, yalnız başlarına ıstırap çekeceklerdir. Duygu alıverişinden nasipleri olmayacaktır. Duygusuz, hareketsiz, tatsız bir hayat yaşadıkları sanılacaktır.
Çektikleri acılarla, yüzlerinin buruşmasına, saçlarının beyazlaşmasına izin verilmeyecektir. Güldükleri zaman sevinçli, ağladıkları zaman kederli oldukları sanılacaktır. Hayattan çıkarları olmadığı da asla kabul edilmeyecektir. Böyle bir yanlışlığa düşülmeyecektir.
Aslında, hayattan çıkarları olduğu ispat edilecektir, çıkarlarını korumak için canları çıktığı halde, bunu beceremedikleri için, çıkarlarıyokmuşdabirşeybeklemiyormuşçasınagillerden göründükleri yüzlerine vurulacaktır. Onlar da bu saldırılara bir karşılık bulamayacaklardır.
Kendilerini yokladıkları zaman, bütün ileri sürülenlerin gerçek olduğunu, hayatlarını boş yere harcadıklarını, ne yazık ki artık çok geç kaldıklarını
onlar da açık ve seçik olarak göreceklerdir.
İşte o anda dahi, delice bir harekette bulunmalarına, anlamsız bir hayatı anlamlı bir şekilde bitirmelerine göz yumulmayacaktır. kendilerini öldüremeyeceklerdir.
Onlara anlatılacaktır ki, böyle bir davranış bütün yaşamlarıyla çelişki içindedir, gerçekle ilgisi yoktur: Kendilerini öldürürlerse, onlar hakkında varılan isabetli yargıları çürütmek için gene boş bir çaba göstermiş olurlar.
Bu hiçbir şeyi değiştirmez.
Onlar, bu rezilliğe de katlanarak sürünmeye devam edeceklerdir. Hayatlarıyla yanlış olanların ölümleriyle doğru olmalarına imkan var mıdır?
Hayattan çıkarı olmamak, hem tanrının hem de insanların gözlerinde affedilmez bir suçtur; gelişip yayılmaması için gerekli her türlü tedbir alınacaktır. Bütün tarih, bütün iktisat, bütün sosyoloji, bütün psikoloji, kısaca bütün lojiler, hayatın çıkarcılığa dayandığını göstermek için yırtınacaklardır, yırtınmalıdırlar.
“Ben çıkarıma bakarım” diyeceksiniz, bunun için “babamı bile tanımam” diyeceksiniz.
Kimseyi tanımayacaksınız; hele hayattan çıkarı olmayanları hiç!
KAYBETTİNİZ BENİM GİBİ !…
Siz de benim gibi, günleri sevgiyle isteyerek degil de,
Takvimden yaprak koparır gibi gerçek bir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa,
Ankara güneşi sizin de uyuşturmuşsa beyninizi,
Ata’nın izinde gitmekten başka bir kavramı olmayan
Cumhuriyet çocuğu olarak yayan, pis pis gezdinizse (o sıralarda adı Opera Meydanı olan)
Hergele Meydanı’nda, bu sarı ve tozlu alan iğrendirmediyse sizi,
Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi,
Kaybettiniz (benim gibi).
Çeşitli Makale ve Yazılarım için:
http://www.turklider.org/TR/DesktopDefault.aspx?tabid=1583 da ” Haluk Cangökçe Gözüyle”