TARİHİ BELGELER NEDEN SATILDI?…
“Kuru Ot ve Paçavra Fiyatına, Okkası Üç Kuruş On Paraya”, Bulgaristan’a Satılan Osmanlı Arşivi ve Yok Olan belgeler..
Bilebildiğim kadarıyla dünya arşivcilik tarihinde bu tek örnektir…
Bu hadise İsmet İnönü’ye “Milli Şef” unvanının verildiği cumhurbaşkanlığı döneminde değil, başbakanlığı döneminde, 1931 yılı Mayıs ayında cereyan etmiştir…
Verilen tarihte, çoğu maliyeye ait Osmanlı dönemi arşiv malzemesi, yani millî hafızamızın bir bölümüdür..
Türkiye’nin paraya mı ihtiyacı vardı, yoksa başka bir sebepten mi tarihi belgeler satıldı? bilinmez!…
“…Mayısın on ikinci Salı günü Sultanahmetteki Maliye evrak hazinesinin önünde (20–30) kadar araba sıralanmış kapının önüne büyük bir baskül konmuş.
Bir takım çemberlenmiş kâğıtlar tartılıyor ve hamallarla bu arabalara konuluyor ve Sirkeci istasyonuna taşınıyordu.
Bu ameliye esnasında bunlardan birçokları da sokaklara dökülüp saçılıyordu.
Bu binanın önünde Sultanahmet tramvay mevkiine kadar olan yol birçok vesikalarla dolmuş ve örtülmüştü.
Bilhassa tapu dairesinin önündeki bunlar bir yığın teşkil ediyordu.
Bu sırada bir ses yükseldi. Bu Hazine Bekçisi Bekir Ağanın sesi idi.
Yoldan arabalarile geçen çöpçülere çıkışıyor, vazifelerini yapamadıklarını söylüyor, yol üzerindeki kâğıtları süpürmelerini ihtar ediyordu.
Çöpçülerde cevap veriyor, kâğıtların çokluğundan şikâyet ediyor, akşama kadar çalışsalar bitiremeyeceklerini anlatıyorlardı.
Nihayet çöpçüler bu kâğıtların bir kısmını toplayarak Kumkapı sahillerine atmak üzere kaldırmaya başladılar…” (Son Posta Gazetesi, 4 Haziran 1931)
Son Posta Gazetesi, Osmanlı Arşivlerinin Bulgaristan’a “kuru ot ve paçavra fiyatına, okkası üç kuruş on paraya” (3.10 kuruş) satılmasını olayı bu sözlerle okuyucularına aktarıyordu.
Gazeteler de “20. Asırda Hülakû Faciası” olarak nitelendirilen olaya bizzat şahit olanlar veya bir yerlerden duyanlar inanmakta zorlanıyorlardı.
Fakat dünya tarihinde eşine rastlanamayacak şekilde, bir ülkenin nerdeyse 600 yıllık tarihi birikimi, bir milletin hafızası ve birçoğu altın yaldızlı, el emeği, göz nuru tarihi belgeleri, maliyeye gelir getirsin diye kuru ot fiyatına satılıyordu.
Çoğu insanın “artık bu kadar da olamaz” diyeceği olay maalesef olmuş ve hatta Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü 1993 yılında konuyla ilgili tam 604 sayfalık bir kitap bile yayınlamıştı.
ARŞİVİN SATILMASI, CEHALET Mİ? YOKSA KOMPLO MU?..
Konuyla çeşitli şekillerde ilgilen insanlar akıllara durgunluk veren bu olayı izah etmede zorlanmış ve o günlerde bunun cehaletten mi yoksa bir komplodan mı kaynaklandığı üzerinde durulmuştur.
Baskülle tartılıp, ot fiyatına satılan tarihi belgelerden bir kısmının sokaklara dökülüp çocukların ve çöpçülerin eline geçmesi ve bu durumun Ankara’ya bildirilmiş olmasına rağmen, dönemin İstanbul Defterdarı Şefik Beyin hala “satılan evrakın yazısız, kıymetsiz kâğıt parçaları ve eski cetveller olduğunu” iddia etmesi adeta hayretle karşılanmıştır.
Bir kısım gazeteler bazen kara mizah örneği olarak, mahzenlerde bulunan evraklar için “aman görmesinler satarlar” veya tarihi belgelerin satılmasını “ister inan ister inanma” şeklinde
okuyucularına duyururken, Milliyet Gazetesi, olayı Köprülüzade Fuat Beyin ağzından; “… bu memleketin haysiyeti maneviyesi için en büyük cürümdür. Dünyada hiçbir milletin kendi
tarihi vesaikini sattığı görülmemiştir. Ortada bir salahiyeti tecavüz meselesi vardır. Bu satış ancak sevki cehaletle yapılmıştır” şeklinde okuyucularına duyurmuştur.
O dönemdeki bazı gazete haberlerinde ise satışın cehaletten çok bir komplo olma ihtimali üzerinde durulmuştur.
VAKIF MALLARINI TALAN ETME GAYRETİ!…
Asırlık tarihi kaynaklarının “haraç mezat” satılmasının altında ki diğer nedenlerinden biride vakıf mallarını ele geçirme gayretinin olma ihtimalidir.
Vakit Gazetesi’nin 30 Mayıs 1931 tarihli sayısında yer alan Vamık Şükrü Beyin tespitleri oldukça dikkat çekicidir.
Tapu dairesinin mahzenlerinde Evkaf Dairesinde kaydı olmayan 2000 vakfiyenin olduğu tespit edilmiştir.
Çok değerli olan bu Vakfiyelerin kaybolmaması ve vakıflarla ilgili kayıtlarda birleştirilmesi için Evkaf Dairesine teslim edilmesine karar verilmiş.
Bu konuyla ilgili yazışmalar yapılmış, ancak Tapu Dairesi bu kayıtların Evkaf Dairesine verilmesiyle kıymetlerinin azalacağı ve hem iddia edildiği gibi kayıtları 2000 değil “bir kaç tane”
vakfiyeden ibaret olduğunu iddia etmiştir. Bu şekilde kayıtların Evkaf Dairesine teslim edilmesini önlemiştir.
Buna rağmen komisyon Evkaf Dairesine yeniden yazarak vakfiyelerin sayısının iki bin olduğunu ve bu kıymetli kayıtların mutlaka alınması gerektiğini söylemiş ise de bu feryadı duyan olmamıştır.
Burada, Tapu Dairesinin cevabı tam bir ibret abidesi niteliğindedir. Bir kere konusunda uzman bir komisyonun üç yıl çalışmasıyla tespit ettiği vakfiyelerin sayısının 2000 değil ancak “bir kaç tane ”olduğunu söylemenin akılla mantıkla izah edilir bir tarafı yoktur..
VURDUM DUYMAZLIK VE DİĞER ARŞİVLERİN YOK OLMASI!…
Atalarımızın yüzyıllardan beri gözleri gibi baktıkları arşivlerin çok ilginç bir şekilde İttihat ve Terakki’nin devlet idaresinde etkinliğini artırmaya başlamasından itibaren sağa sola atılmaya ve yağmalanmaya başlanması oldukça dikkat çekicidir.
Vakit Gazetesinin 14 Haziran 1931 tarihli sayısında depolardaki tarihi evrakların haraç mezat satılmasını birinci facia olarak nitelendirirken, depolarda bekleyen evrakın nem ve küf gibi doğal nedenlerin, aymazlık ve vurdumduymazlığın gibi insan hatalarıyla günden güne yok olmasını ikinci facia olarak nitelemektedir.
GÜNÜMÜZDE DEVAM EDEN ANLAYIŞ!…
Bugüne yaşanan kadar trajik olaylardan sonra, arşivlerde bulunan evrakın çok ihtimamlı şekilde korunduğu, araştırmacılarla paylaşıldığı zannedilebilir.
Keşke öyle olsa.
Daha 2000 yıllarında gazete haberlerine göre, kuruluşunun 700. yıl dönümünde Osmanlı arşivleri SEKA çöplüğünden çıkarılmıştır.
Osmanlı Arşivi’ne ait bazı belgelerin SEKA çöplüğünde bulunması, tarihi belgelerin kağıt yapılsın diye SEKA’ya gönderildiğini göstermektedir.
Aralarında Sultan II. Beyazıt tarafından kurulan Harameyn Vakfı da olmak üzere çeşitli vakıflara ait Osmanlı evrakı İzmit’teki SEKA çöplüğünden vatandaşlar tarafından toplanmıştır…
EVRAK YOK ETME GELENEĞİNE BİRKAÇ ÇARPICI ÖRNEK…
*Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki Rus işgali sırasında el konulmasın diye Samsun’a gönderilen 500 yıllık Trabzon Vilayet Arşivi, işgalden sonra Trabzon’a iade edilmiş, fakat bu
arşivler bir cehalet sonucunda 1982 yılında denize dökülmüştür.
*Yine, Demokrat Parti ve Adalet Partisi arşivinin önemli bir kısmı ve 1961–1980 yılları arasında faaliyet gösteren Senato’ya ait orijinal zabıtlar da SEKA’ya gönderilerek imha
edilmiştir. 12 Eylül döneminde Senato zabıtları YİNE SEKA’ya gönderilmiştir..
*1998 yılında da Dışişleri Bakanlığı’na ait kıymetli belgelerin bulunduğu çelik kasalar Milli Emlak tarafından ihaleye çıkarılmış, hurdacılar tarafından satın alınan kasaların içerisinde çok gizli damgalı belgelerin olduğu anlaşılmıştır. Bu belgelerden bir kısmı, kasaları satın alan bir marketten çıkması üzerine, belgeler toplanarak Dışişleri Bakanlığı’na verilmiştir.
Bir milletin kendine ait tarihi geçmişi olan arşivlerini adeta yağmalarcasına başka ülkelere satması, mahzenlerde yok olmaya terk etmesi veya yakması akıl ve mantıkla izah edilecek bir şey değildir.
Arşivlerin yakılması veya yok olmaya terk edilmesinin sebebi, geçmişi inkâr ve yok etme, gerçekleri milletten saklama veya arşivlerin değerini takdir kabiliyetinin yetersizliği olarak açıklanabilir. Hiç şüphesiz bu olup bitenleri yıkılan bir devletin enkazında kalarak adeta travma geçirmiş, insanların yaptığı bir hata ve yenileşme sürecini geçmişi yok etmek olarak ülke insanın kafasına sokan art niyetli mihrakların işi olarak görülebilir.
Olup bitenlerden ders almak bu konuda ki tek teselli kaynağı olsa bile, bugün hala arşivlerin öneminin hala anlaşılmamış olması teselliyi de gölgelemektedir.
TARİH ÜZERİNE SÖYLENMİŞ GÜZEL SÖZLER..
Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir…(Atatürk)
Tarih bilmeyen diplomat, pusuladan anlamayan kaptana benzer. Her iksinde de karaya oturtmak tehlikesi vardır…(Cevdet Paşa)
Tarih, okuyana kendi gözünün görme derecesine göre yol gösteren bir kılavuzdur…(Jean Jacques Rousseau)
Tarih kâinatın vicdanıdır…(Ömer Hayyam)
Tarih, ölüler üzerinde yüksek sesle hüküm verirken, yaşayanları da sessizce yargılar…(II. Frederich)
HALUK CANGÖKÇE…8 EKİM 2011
Çeşitli Makale ve Yazılarım için:
http://www.turklider.org/TR/DesktopDefault.aspx?tabid=1583 da ” Haluk Cangökçe Gözüyle”