CUMHURİYET NEDİR?…
Sokakta önünüze gelene sorsanız “cumhuriyet nedir” diye, yüzde doksan dokuz oranında “bir yönetim biçimidir” cevabını alırsınız herhalde.
Ama aslında Türkiye’de cumhuriyet bir yönetim biçiminin adı değildir.
Cumhuriyet kendilerine Kemalist, ulusalcı, beyaztürk vs. denilen bir azınlığın babasının malıdır.
Onun için devlet Van’daki depremin acısını yaşayan vatandaşlarına saygı gereği 29 Ekim kutlamalarını iptal edince bu kesim babalarının tapulu malına sahip çıkma gereği hissederler.
Çünkü 29 Ekim bunların bayramıdır yalnızca.
Bağdat Caddesi’nin bayramıdır, Nişantaşı’nın bayramıdır.
Ümraniye’nin, Bağcılar’ın, Zeytinburnu’nun bir şeyi değildir.
Zaten “halk” plajlara hücum edince “vatandaş” denize girememektedir.
Şimdi de “halkın depremi” yüzünden “vatandaşın cumhuriyet bayramı” kutlanamamıştır.
Olay bundan ibarettir.
ÇANKAYA KÖŞKÜNDEN (1950 ÖNCESİ VE 1980 SONRASI) ESTANTANELER!…
Can Dündar baba-oğul arasındaki uzaktan mektuplaşmaları kitaplaştırdı (Can Yayınları). Merakla okunuyor.
1950 yılına Çankaya Köşkü’nde nasıl girildiğini okuyoruz İsmet İnönü’nün mektubundan:
“Biz yeni yılın gecesini evde, biz bize geçirdik.
Bu sene yılbaşı gecesi tıpatıp peygamberin doğduğu geceye rastladı.
Yemedik, içmedik. Çünkü annen içirmedi.” (s. 191)
Bir yıl önce de Cumhuriyet Bayramı balosuna gitmemişti İsmet-Mevhibe İnönü çifti:
“Dün Cumhuriyet’in yıldönümünü, 25. yılını kutladık.
Bir tren kazasında kırk kadar zayiat verdik, onun kederi yüreğimize çok ağır bastı.
Gece balolara gitmedik, annen ve ben.” (s. 108)
*******
Diyanet İşleri eski başkanı ve eski milletvekili Tayyar Altıkulaç’ın ‘Zorlukları Aşarken’ adını uygun gördüğü üç ciltlik anılarında da (Ufuk Yayınları, 2. cilt, s. 544) Kenan Evren dönemi Çankaya Köşkü’nden bir manzarayla karşılaştım.
Sekine Evren, Kenan Paşa’nın eşi, vefat etmiş, cenazesi o gün kaldırılmıştır.
Köşk’te hatim indirilmiş, ardından dua edilecektir.
Evren’in ilâhiyatçı başyaveri Albay Cevat Erten “Bekleyin” der Tayyar Bey’e…
Meğer içeride hanımlar ‘kelime-i tevhid’ çekmeye başlamışlar, 250 bine ulaşmasının ne zaman gerçekleşeceği bilinmiyormuş…
Diyanet İşleri Başkanı’nın, “Biz de yardımcı olalım” teklifini hanımlar kabul etmişler…
“Peki bu iş nasıl olacaktı?” diye soruyor anılarında Tayyar Bey: “Bir yerlerden tespihler getirildi.
Orada bulunan komutanlar dahil hepimiz Köşk için bu olağan dışı ve bir o kadar da samimi hava içinde kelime-i tevhid çekmeye başladık:
‘Lâ ilâhe illâllah… Lâ ilâhe illâllah…’
Okunan kelime-i tevhidleri not etmek görevini de Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer’e vermiştik…”
Çankaya Köşkü’nden 1950-öncesi ve 1980-sonrasına dair enstantaneler…
ALLAH RAHMET EYLESİN DEMEK AKLINA GELİYOR MU ACABA?…
Van’da deprem olmuş! İnsanlar perişan. BDP’nin yere göğe sığdıramadığı PKK, enkaz altındaki canları kurtarmaya savaşanlara kurşun sıkıyor, bir milletvekiliyse Van’daki yaraları sarmaya koşacağına PKK’lının cenazesi başında nöbet tutup baş sağlığı dileklerini kabul ediyor.
Bu ortaya çıkınca da , “size ne ‘lan! Hangi cenazeye gideceğime siz mi karar vereceksiniz ben mi!” diye çıkışıyor gazetecilere pişkin bir edayla amma TBMM’den de her ay maaşını, yolluğunu cebine atmayı sürdürüyor!
Çukurca’da şehit düşen yavrularımız için bir kez olsun ‘Allah rahmet eylesin’ demek aklına geliyor mu acaba?
PROFESÖR GÖZALTINA ALINIR MI?….
Prof. Büşra Ersanlı gözaltına alınmış.
Neymiş, acaba KCK operasyonları abartılıyor muymuş!
Profesör olunca tüm suçlardan ömür boyu beraat ilamı mı veriyorlar?
General fetişizminden kurtulduk şimdi de akademisyen fetişizmi mi?
Beklersiniz ve öğrenirsiniz Ersanlı’nın neden soruşturulduğunu.
Terör suçunu sadece elinde silah olanlar veya fiilen saldırıda bulunanların işlediğini kabul ederseniz, Öcalan’ı derhal serbest bırakmanız gerekir.
Murat Karayılan’ı elinde silah adam öldürürken gören var mı?
Ama yana yakıla arıyorsunuz adamı.
70.000 kişinin ölümüne imza atan Peru’daki Aydınlık Yol terör örgütünün lideri felsefe profesörü Dr. Guzman da elinde silah sağa sola ateş açmamıştı.
NEREDEN, NEREYE!…
“Lüksemburg’dan 1 milyon dolar hibe!”…
Rahmetli Turgut Özal, Başbakan Yardımcılığı sırasında OECD’nin Türkiye’ye yardım paketini noktalamak amacıyla Avrupa’da kapı kapı dolaşmıştı. OECD üyelerinin yardım anlaşmasını tek tek imzalaması gerekiyordu paranın serbest bırakılması için.
Bu ülkelerden biri olan Lüksemburg’un maliye bakanı, Turgut Özal’ı kapıda dört saat bekletmişti anlaşmayı imzalamadan önce.
Bu ülkenin hibeye katkısı topu topu 1 milyon dolardı!
Lüksemburg’lu bakan, rahmetli Turgut Bey’e “paramızı har vurup harman savurmayın, her zaman yaptığınız gibi” diye saygısızca bir laf da etmişti!
Geçtiğimiz günlerde Türkiye Kırgızistan’a 10 milyon dolar hibe etti; Libya’ya 200 milyon dolar verdi geçici hükümetin elini rahatlatmak için, Mısır ve Tunus’ da, diktatörlerce yağmalanmış hazinelere katkıda bulundu.
Gerçi kimse bu yardımların altında kalmadı.
Mısır’da bir Türk Firması, 500 milyon dolara Kahire Hava Alanının yapım işini üstlendi; Libya’da Türk firmaları 10 milyar dolarlık alt yapı işini, ihalesiz aldı.
Ama Türkiye bu beklentiler içinde vermedi bunca parayı. Amaç demokrasi adına çabalayanlara destek çıkmaktı.
Nereden nereye değil mi?
Türkiye’yi 1 milyon dolara muhtaç bırakanların, IMF’ye diz çöktürtenlerin uzantıları hala konuşabiliyor, eleştirebiliyor, hükümetin istifasını bile isteyebiliyor. Pişkinlik buna denir işte. Ama demokrasinin güzelliği de bu.
Pişkin de konuşabiliyor dilediğince..
FETİŞİZM!…
Zenginleştik ama büyük kısmımız medenî insanlar olamadı.
Bu hasta toplumda otomobil bir ihtiyaç ve nakil vasıtası olmaktan çıkmış, bir fetiş ve statü haline gelmiştir. Otomobil fetişizmi.
Sadece otomobil mi?
Lüks mesken fetişizmi.
Lüks yazlık.
Lüks dekorasyon.
Markalı lüks giyim kuşam.
Lüks cep telefonu.
Lüks ve pahalı lokantalarda lüks yemekler yemek.
Bir porsiyon lüfer 500 TL.
İzmir’de şaraplı bir yemek adam başına 2500 TL.
Lüks Nermin’leşen bir toplum.
(Lüks Nermin bundan elli-almış yıl öncesinin en büyük lüks randevucusuydu. Zengin, paralı, yüksek, elit tabakaya hizmet verirdi.)
Lüks, israf, sefahat toplumu hasta etti.
Kırk bin liralık bir otomobil ihtiyacını görecek ama o gidiyor 150 bin liralık bir araba alıyor. Bu adam hastadır, dengesizdir.
Bu ülkede lüks, pahalı araba sevdasına son kırk yıl içinde belki de bir trilyon dolar harcandı.
Bu para/sermaye olarak iktisadî faaliyetlere yatırılmış ve adam gibi çalışılmış olsaydı Türkiye kalkınmada Almanya’yı ve Japonya’yı geçebilirdi.
ANLAMA!….
Herkesin anlayış derecesi farklıdır.
Anlattığın herşeyi anlamalarını bekleme, çünkü bu karşıdakinin ANLAMA Kapasitesine bağlıdır…
HERŞEYİ BİLDİĞİNİ DÜŞÜNEN İNSAN KENDİNİ FARKLI SANAN BİR ZAVALLIDIR.
UNUTMA Kİ, NEYİ BİLMEDİĞİNİ BİLMEK İNSAN OLMANIN İLK ŞARTIDIR …
Çeşitli Makale ve Yazılarım için:
http://www.turklider.org/TR/DesktopDefault.aspx?tabid=1583 da ” Haluk Cangökçe Gözüyle”