EN YAŞLI ÜYE SIFATI İLE OKTAY EKŞİ YARIN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNE (MALESEF) BAŞKANLIK EDECEK…

Pazartesi, Haziran, 2011
474
Ana Sayfa ·Köşe Yazılarından Alıntılar ·EN YAŞLI ÜYE SIFATI İLE OKTAY EKŞİ YARIN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNE (MALESEF) BAŞKANLIK EDECEK…

EN YAŞLI ÜYE SIFATI İLE OKTAY EKŞİ YARIN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNE (MALESEF) BAŞKANLIK EDECEK…
Oktay Ekşi, eskiden, yani “gazetecilik” ve “başyazarlık” yıllarında Meclis’i darbeyle korkutmayı, Meclis’te çoğunluğu oluşturan parti liderlerine Menderes’in akıbetini hatırlatmayı çok severdi.
Neredeyse iki yazısından biri bu konuyla ilgiliydi.
Yazısının sonunu da mutlaka, “Bakın, sonunuz Menderes gibi olur haaa… Demedi demeyin” anlamına gelen bir cümleyle bağlardı.
Bugün, darbeyle korkuttuğu Meclis’e başkanlık etmeye hazırlanıyor.
Bu “ironik durumlara” bakarak, demokrasimizin ilerlediği, en darbecimizin bile meşru siyasete yöneldiği, bunun da parlamenter sistemimiz adına olumlu bir adım sayılması gerektiği sonucuna varabilir miyiz?
Nerden baktığınıza bağlı…
Daha doğrusu, Oktay Ekşi’nin (Oktay ekşi gibilerin) yeni yasama döneminde nerde duracağına, nasıl bir pozisyon alacağına bağlı…
Oktay Ekşi, “analarını da satan zihniyet”in çoğunluğu oluşturduğu bir parlamentoya başkanlık edecek.
Dilerim ilk ve son başkanlığı olur…
Belki “ıslah-ı nefs” etmiştir, belki “meşru temsil”in faziletlerini keşfetmiştir, belki (kendisi de içinde yer aldığı için) parlamentoyu darbeyle korkutma alışkanlığından vazgeçmiştir…
Ama yine de riske giremeyiz…
Dolayısıyla, geçici başkanlığının “daimi”ye dönüşmesini arzulamayız…

”ANALARINI DA SATARLAR”
Ekşi, Hürriyet Gazetesinde başyazar olduğu dönemde iktidarın, İkizdere vadisinde Hidroelektrik santrali kurmak için akarsuları 49 yıllığına satma girişimine karşı çıkıp, ” Bu zihniyet analarını da satar” diye yazmıştı. Daha sonra gazetesinden istifa eden Ekşi’ye Başbakan Erdoğan, “Eğer gazetecilik buysa ben bu zihniyetle savaşırım. Gereğini yapacağız, göreceksiniz’ cevabını verdi ve 100 bin liralık da dava açtı. Erdoğan ”Helalleşme kapsamına” Ekşi’yi almayıp, bu davayı geri de çekmedi.

Şu anda aklıma hemen Neyzen Tevfik’in o unutulmaz dörtlüğü geliyor tabii: “Bizdeki kayda göre o şimdi mebus dediler!”
Şiirin baş tarafını yazmadım, çünkü bu canlıya adam demek zorunda kalıyorum. Neme lazım, yargıç da öyle sanır da başım ağrır.

SÖYLEMEZSEM ÇATLARIM: İlk açıldığı gün olan 23 Nisan’ı çocuklara yani geleceğe, yani gençlere hediye eden bir Meclis, ne diye illa en yaşlı üye tarafından açılsın ki. Siyaset ve hayat gençleşirken, yüzü toprağa değil hayata bakan birinin o koltukta olması daha iyi olmaz mı? Biliyorum çok işi var ama yeni Meclis bir ara bunu da değerlendirse iyi olur.

Şu hale bakın: Bazıları bir terör örgütüyle bağlantılarından dolayı mahkumiyet aldığı, bazıları hakkında “darbe yapmak için örgütlenme” suçu işledikleri yolunda sağlam deliller bulunduğu (haklarındaki mahkeme kararında böyle bir cümle geçiyor) için milletvekilliği engellenen yahut tutukluluk hali kaldırılmayan 8 milletvekilinden dolayı millet iradesine ambargo konduğunu savunan Oktay Ekşi, millet iradesine bütünüyle el konduğu bir dönemde (27 Mayıs 1960) Kurucu Meclis üyeliği yapmayı acaba nasıl kabullenmiş, ondan yıllar sonra o görevi sebebiyle övünmeyi nasıl içine sindirmiştir?
Aslına bakarsanız, cunta kurup darbe yapmak suretiyle milli iradeyi çöpe atan, hukuk tarihimizin kara lekesi sayılan “Yassıada Mahkemesi”ni oluşturan, millet iradesini temsil edenlere “düşük-kuyruk” diyen, sonuçta milletin oylarıyla seçilmiş milletvekillerini zindanlara tıkayan, nihayet bir Başbakanla iki bakan asan 27 Mayıs darbesi sürecinde darbecilerin iradesiyle bir araya gelen “Kurucu Meclis”te yer almak övünülecek bir şey değil, utanılacak bir şeydir!

Araç çubuğuna atla