HADİ SÖYLEYİN ŞİMDİ YERLERİNİ YURTLARINI!…
Tümgeneral Mustafa Bakıcı firar etti ya..
Ergenekon sempatizanı medyanın bu durumu nasıl açıklayacağını çok merak ettim…
Ama hala tık yok…
Ergenekon, Balyoz ve Andıç Davaları’na karşı savaş açan o cengaverlerin sesi soluğu çıkmıyor…
Zamanında az kafa ütülememişlerdi!…
Davaları değersizleştirmek, kafaları bulandırmak için can havliyle mücadele ettiler… Ve bu mücadeleyi en saçma sapan argümanlarla, akıllara ziyan açıklamalarla yaptılar…
Hatırladıkça gülerim…
Ne diyorlardı;
“Koskoca general, koskoca profesör, koskoca gazeteci, koskoca bilmem ne..!…, toplumun en saygın kişileri, en üst makamlarda yıllarca görev yapmış koskoca bilmem kim.., nasıl olur da…..”
Şaka yapmıyorlardı… ‘Koskoca’ argümanını ciddi ciddi kullandı postalcı medya…
Ulan bir insan ‘koskoca’ olunca hukuktan muaf mı olur?.. Bu koskocaların masumiyeti kendinden mi menkûldür ?… (Hatta o zaman da sormuştuk; ‘Darbeleri Ahmet çavuş ile Mehmet onbaşı mı yapar?!..’ diye..)
Sabahın erken vaktinde yapılan baskınlar için ‘bu insanlık dışıdır.., hani demokrasi, nerede insan hakları!..’ dediler…
Doğru ya…. Demokrasilerde arama, baskın, gözaltı öyle sabahın köründe olmaz!… Önce telefonla arayıp; ‘ müsaitseniz bugün öğleden sonra sizi aramaya geleceğiz..’ denir!… ( Böylece şüpheli uykusuz kalmaz netekim!!..)
İddianameye taktılar..
“İddianame 2 bin küsur sayfa… Yuh, böyle iddianame mi olur?..” dediler..( Tabi canım.. İddianame 200 sayfayı geçmeseydi, dava meşru olacaktı!..)
Dava başladı, duruşma salonu küçük geldi.., İtiraz ettiler :
“Dava büyük, salon küçük!..”( Bu slogan üzerinden ardı ardına 3 köşe yazısı patlatarak davanın ne kadar önemsiz olduğunu anlatan kaşalot bile çıktı!…)
Sonra Ergenekon sanıkları teker teker hastalanmaya başladılar… Bazıları tutuklandıkları an, bazıları da içeriye girdiğinde hastalandı… Aynı şey Balyoz Davası’nda da devam etti…
GATA – Silivri arasında yoğun bir trafik başladı!… Hastaneden tahliye edilenler, tahliye edilmeyip aylarca tedavi altına alınanlar…
Tabi bu arada ilginç şeyler de oldu.. Örneğin, ‘yerinden kımıldatılırsa ölür..’ denilen sanık, tesbih sallayarak hastane odasında volta atacak duruma gelince hapishaneye geri döndü..
Ergenekon sempatizanı medya buna da isyan etti.. ‘İnsanların sağlıkları bozuluyor, hasta sanıkların hayatı tehlikede, ne işleri var içeride..’ dediler…
Topraktan silah ve mühimmat fışkırdı, orduya ait cephanelikler bulundu… ‘Buncacık silahla darbe mi olurmuş..’ diyerek bize gerizekalı muamelesi yaptılar…
Halka ihanet belgesinin altındaki ıslak imza için Emniyet, Adli Tıp, TÜBİTAK ve Jandarma Kriminal aynı raporu verdi… Ama onları ikna etmeye yetmedi… “Islak imza makinesinin işidir” dediler!…
Ve o malûm argüman:
“Delilleri karartma ve kaçma ihtimalleri yok… Yerleri yurtları belli… Çağırırsanız gelirlerdi… Tutuklamaya gerek yok..” deyip durdu Ergenekon sempatizanı arkadaşlar…
Ee., n’oldu şimdi bu “yeri yurdu belli..” hukukuna?!..
İnternet Andıcı Davası’nda Tümgeneral Mustafa Bakıcı’nın hakkında yakalama kararı vardı…
Çağırdılar da ne oldu?!..
General emekli oldu, bankadaki hesaplarını boşalttı ve yerini yurdunu terketti!…
Sakın “kaçmadı.., Bir yere kadar gitti.., bakıp gelecek !…” demeyin inanmam…
Bu işi halletmek size düşer gayrı-yandaş abilerim ablalarım… Bulun getirin!..
Öyle ya bunların yerini yurdunu en iyi siz bilirsiniz!…
Boşuna Kemal Abi’ye sormayın, bilmez!.. O hala onların yerlerini yurtlarını aramaya devam ediyor…
Bana söylediydi de ordan biliyorum!!!…
ALINTI : Hikmet GENÇ