KÖŞELER VE FAŞİZM…
Sadece herkesin okuduğu kitapları okursanız sonunda herkesin düşündüğünü düşünürsünüz.” (Haruki Murakami, Norveç Koruluğu)
Türkiye’de kendini laik olarak adlandıran kesimin en büyük sorunu bu.
Herkes herkesin okuduğunu okuyor, sonuçta bu kesimde herkes aynı şeyi düşünür hale geliyor.
Üstelik kitaptan çok köşe yazısı okuyor, onu da sadece kendi gibi düşünenden okuyor.
İçki serbestisi, İslamcı bir iktidar yerine askeri müdahaleyle oluşturulmuş bir hükümet, kadının başörtüsünün kötü olduğu, mümkünse camilerde kilisede olduğu gibi sandalyeye oturarak ibadet etmek…
Kubilay ve Menemen olayını gazete köşelerinden okuyup tarih bilgisi sahibi olan bir kesim maalesef bu şablonlarla düşünüyor.
Türkiye’nin modern tarihini sadece Atatürk’le başlatan, Osmanlı İmparatorluğu döneminde reform adına hiçbir şey yapılmadığına inanan kuşakların geldiği acıklı nokta bu açıkçası.
Hıristiyanlık modern müslümanlık geri, Avrupalılar çağdaş Araplar geri şablonuna sonuna sahip çıkan bir anlayış aynı zamanda. Çünkü hepsi aynı şeyleri okuyor ve sonuçta hepsi aynı şeyi düşünüyor.
Bu düşünce biçiminin hepsini getirdiği ortak nokta Türkiye’nin henüz demokrasiye hazır olmadığı yolunda.
Dağdaki çobanın oyuyla, üniversite mezunu birinin eşit oy hakkına sahip olmasını hala anlamakta, hazmetmekte zorluk çeken bir anlayış bu.
Gazetelerdeki abileri yıllardır aynı şeyi yazıyor çünkü.
Halk gerici, çıkarcı ve aptaldır onun için onları güdecek akıllı çobanlara ihtiyaç vardır.
Bu ülkenin yıllarca en saygın politikacısı kabul edilen Demirel’in unvanın “Çoban Sülü” olması aslında bu gerçeğin örtük biçimde ilanıdır.
Halka rağmen halkçılık anlayışı, halkın inanç, değer ve tercihlerinin aşağılanmasına yol açmıştır elbette.
Şapka Devrimi iyidir çünkü köylüye şarklı kasketi artırmış Batılı giyim biçimine getirmiştir.
Tek partili rejimin sona ermesi kötüdür çünkü kuyruğu baş yapmıştır.
Bunlar Beyaz Türklerin sofralarının ortak konusudur çünkü hepsi aynı şeyleri okumakta, aynı şekilde düşünmektedirler.
Şimdi de CHP’nin iyi, AK Parti’nin kötü olduğunu düşünüyorlar.
Ama aslında kendileri mi düşünüyor belli değil çünkü hepsi aynı şeyleri okuyorlar.
Sonuç, demokrasi ortak müştereğinde buluşamayan bir toplum oluyor çünkü okudukları insanlar Ergenekoncuları, Balyozcuları seviyor, onları kurtarıcı gibi görüyor.
Bu ülkede darbeler olduğunu, askerlerin yönettiği cezaevlerinde insanlara korkunç işkenceler yapıldığını yazmıyorlar.
12 Eylül’ün en acımasız döneminde ‘’Cezaevleri şahane’’ diye manşet attıkları için, onları okuyanlar da ‘’Yeniden asker gelse de şu halkı eğitip adam etse’’ diye düşünüyor.
Bunu da basın özgürlüğü adına yaptıklarını iddia ediyorlar.
Ergun Babahan 17 Mayıs 2011 Salı / STAR