KURUFASULYA!……

640

KURUFASULYA!……
Gençlik yıllarımızda iade gazetelerin Seka’nın yanında bir başka müşterisi daha var idi… Kesekağıdı sanayii…
Bakkallar, manavlar ve pazarcılar gazete kağıdından mamul kesekağıtlarına koyar idiler, sattıkları nevaleleri…
Biraz derli toplu satıcılar ise, el sürülmemiş Seka kağıdından yapılmış kesekağıtlarını kullanır idiler…
Bizim gençlik ve çocukluk yıllarımızın insanları günümüzdeki soydaşlarına, ülküdaşlarına, vatandaşlarına ve dindaşlarına nisbet daha asil, daha saygılı, kibar ve tokgözlü idiler…. Çarşı pazardan satın aldıkları yiyecek ve içeceklerinin başkaları tarafından dışarıdan görülmesini, insanlıkla telif edemez idiler…
Zenbillerine, pazar torbalarına ve filelerine koyar idiler, kağıtla örtülenmiş ıvır zıvırlarını…
Zaman geçti, medeniyet ilerlerdi, insanlar modernleşti ve cepler para görmeye başladı…. Radyosu iki istasyonlu günlerimizden çok kanallı televizyon çağına atlandığında saygısızlık da zirveye oturdu…
Ekonomide serbest rekabetin tüketici lehine ucuzluk getireceği söylenir ya, aslında halt etmiştir onu söyleyenler. Gelen ucuzluk saygıda oldu, nezaketi sulandırdı, zerafeti ortadan kaldırdı ve asaleti de yok etti. İsrafçılık tasarrufun yerini alınca, çiğ bir gösteriş iğrençliği ülke çapındaki tüm beşeri sosyal damarlarımızı kireçleştirdi…
İlk mektepli günlerimizde memlekette yaygın fakirlik var idi. Hemen bütün millet fakirlikte eşit olduğundan ve de bundan ötürü mahalle kültürü canlılığını korur iken, komşuda pişenler, çiğ sebze ve zerzevatlar her ne kadar komşular tarafından görülmemiş olsalar da, kokusundan ötürü, komşulara da düşer idi…
Fert başına düşen milli gelir arttıkça, bu artışın nisbi gayri meşruluğundan, fukaralıktaki eşitlik yerini zengin fakir dengesini yama tutmaz biçimde tahrip etti… Zenginler, gün görmemiş saygısızlar servetinin görüntüsünü, çocukların elindeki elma şekeri misali, yoksun ve yoksullara özencik yaparcasına sokaklarda yalaya göstere sergilemeye başladılar…
Döner tezgahları sokaklara taşırıldı, lokanta ve meyhanelerden perdeler kaldırıldı, namuslu namussuz her şey, kabak gibi ortalığa yayıldı… Oysa eskiden var mıydı böyle teşhircilik?..
Yoksul ve yoksunlar da, yapacak başka bir işleri bulunmadığından, çoluk çombalak münferit maaileler olarak ekranların başında toplanıp, kendilerini seyrettikleri manzaraların kahramanı yerine koyarak avunmaya koyuldular…
Benim dileğim, kim ne derse desin, isteyen ayıplasın isteyen de sinkaflarla bendenizi kalaylasın, hiç umurumda değil, avuntuların giderek kinetikleşerek yaygın patlamalara yol açması…
Batsın bu dünya, bana ne gam… Denizler durulmaz imiş dalgalanmayınca…

Alıntı : Atilla Özdür
Çeşitli Makale ve Yazılarım için:
http://www.turklider.org/TR/DesktopDefault.aspx?tabid=1583 da ” Haluk Cangökçe Gözüyle”

Araç çubuğuna atla