HAYAT!…Charles Eguone ‘den…
Hayat çetele tutmak degildir…
Hayat;
Seni kaç kişinin aradığı, kiminle çıktığın, çıkıyor olduğun veya çıkacağın demek de degildir.
Kimi öptüğün, hangi sporu yaptığın, kimlerin seni sevdiği de değildir.
Hayat, ayakkabılarin, saçın, derinin rengi de değildir.
Nerede yasadığın veya hangi okula gittiğin de değildir.
Aslinda hayat; notlar, para, giysiler, girmeyi başardığın ya da başaramadığın okullar da değildir.
Hayat;
Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
Kendin için neler hissettiğindir.
Güven, mutluluk, şefkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.
Hayat;
Kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.
Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir.
Her şeyden önemlisi hayatı, başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.
İşte hayat bu seçimden ibarettir.
İnsanlarin en acizi dost edinemeyen,
Ondan daha acizi ise dost kaybedendir.
***
TWİTTER VE FACEBOOK’UN GÜZEL SÖZ MERAKI !…
Bize güzel sözler değil, asıl güzel eylemler gerek!
Söz dediğimizin…
En özlüsü, en doğrusu bile…
Eylemle buluşmazsa eğer buharlaşıyor, unutuluyor.
Hele bağlamından kopartılmış olanı nasıl da çabuk biçimde klişeye dönüşüyor, bayatlıyor, iyice etkisizleşiyor!
Twitter’a, facebook’a bakınca net biçimde görülüyor.
Sosyal medya denen “âlem” tam bir güzel ve özlü söz piyasası…
Müthiş bir değiş tokuş yaşanıyor.
Bu uğurda, ya birilerinin güzel sözleri alıntılanıp dolaşıma sokuluyor ya da pek parlak ve akıl sıra “çağın ruhu”nu yakalayan sözler yumurtlamak için ıkınılıyor.
Ama hayatımız da ortada işte!
Mevlana’dan alıntılarla bezenmiş hoyratlıkların haddi hesabı yok!
Nefret kumkumaları sevginin değerini yücelten sözlerle kendine “imaj” yapıyor.
Ruhu faşizan şiddetle dolu ne kadar insan varsa, bakıyorum da, hepsinin dilinde bir “barış” lafıdır gidiyor.
Dil, ah şu dil!..
Nasıl da yalan için ve yalanla var oluyor!
***
FACEBOOKI’TA GÖRDÜM HALİMİZİ!…
Facebook’ta ne gördüm de hevesim kaçtı?
Hemen sıralayayım…
Normal hayatta o yüzleriyle hiç karşılaşmadığım ve çok sevdiğim arkadaşlarımın bile içlerinde meğer nasıl da güçlü ırkçı nefret duyguları yeşerirmiş!
Meğer bu ülkede derinden faşist insan sayısı ne çokmuş!
Sürekli olarak bardağın boş, ya da dolu tarafını gösterme kolaycılığına kaçıp analiz yapmaya üşenenler;
Bir mum yakacaklarına, sürekli karanlıktan şikâyet edenler;
Normal zamanda esip savururken, iş zora girdiğinde ortada gözükmeyenler;
Hayatta var olan güzellikleri ıskalayıp “Her yer karanlık” şarkıları söyleyenler;
Hiçbir birikimleri olmadığı halde, allame-i cihan takılanlar;
İslamiyet’e“amansız muhalif” takılanlar;
Millete ahlâk dersi veren ahlâksızlar;
Spordan başka şeye kafası basmayanlar;
Açılıp saçılmayı “modernlik” sayanlar ve böyle takdim etmeye kalkışanlar;
Dini siyasete ve ticarete âlet edenler;
Kendi fikrini söylemek yerine, başkasının fikrini çürütmeye çalışanlar;
Her fırsatta “Laik Türkiye”, ya da “Müslüman Türkiye” diye geveleyenler;
Her olgunun altında “irtica” arayanlar;
Milletin vermediğini almak için cuntalar kurup darbe planları yapanlara alkış tutanlar;
Hem “bozuk düzen”den yakınıp hem de düzeni bozmaya çalışanlar;
Cuntalar bir biri arkasından sökün ettikçe, “Sivil darbeden ne haber” diye sırıtanlara, sivillerin seçimle gelip seçimle gittiğine aldırmayanlar;
Yeraltından ve denizden askeri mühimmat çıktıkça, her şey normalmiş gibi davrananlar;
Çok kızıyorum!
Barışı ve insanı sevenler ne kadar azmış!
Ve bilmezdim…
Yalan kimliklerle gerçek dostluklar kurulabileceğini hayal edenlerin…
Bütün yaşam enerjisini başkasına nispet yapmaktan alanların…
Sahte sevgi gösterilerine kapılıp gidenlerin…
En ufak bir öğrenme çabası göstermeden her şeyi bildiğini sananların…
Bu kadar fazla olduğunu… Öğrendim.
***
NEDEN?.. NEDEN?.. NEDEN?
Meselâ;
Öğrenciler 5. sınıfa kadar “öğretmenim” derlerken, 6. sınıfa geçtiklerinde, neden “hocam” demeye başlarlar?..
Meselâ;
İnsanlar, birbirlerine neden “gözlerinden öperim?” derler?..
Kimse, kimseyi gözlerinden öpmüş müdür?..
Meselâ;
“Dolmuş”lardaki “fiyat tarife”lerinde, “en kısa mesafe”, neden “indi-bindi” diye tabir edilir?..
Ne yani; önce inilip, sonra mı biniliyor?..
“Bulmaca”lardaki “boru sesi”nin cevabı, neden hep “ti”dir?..
Bulmacaları hazırlayanlar, hiç “ti” diye ses çıkaran bir “boru” görmüşler midir?..
Yoksa, bizi mi “ti”ye alıyorlar?..
Biz; “roketatar”ların “boru” diye yutturulduğunu çok gördük ama, o “boru”(!)lardan “ti” sesi çıktığını hiç duymadık!..
***
KOLLAMABASTI !…
Son yılların modası, kolbastı oyunu…
Karadenizin yerinde duramayan, hop oturup hop kalkan evlatları eski Ankara havalarını almışlar, eğmişler bükmüşler ve hareketli bir oyun ortaya çıkarmışlar.
Oyunun bir adı da “hoptek”!
Eskiden, kaçak tütüncülükle mücadele eden yabancı tütün şirketlerinin silahlı kolcuları olurmuş.
Rivayete göre, kaçak tütün içilen, bulundurulan mekânların kolcular tarafından basılması, bu oyunun ortaya çıkmasına yol açmış!
Oyun sırasında yapılan o acayip hareketler de, mekândaki tütünü ve havadaki tütün dumanını yok etmek içinmiş!
Son günlerde, ondan daha baskın bir oyun çıktı: Kollama bastı!
Askeriye içinde bazı zevat, İç Hizmet Kanunu’nu yorumlayarak orduyu cumhuriyeti koruma ve kollama gücü olarak kullanmak istiyor.
Bununla ilgili planlar, programlar yapıyor. Klasik darbe uygulamalarına çok benzeyen bu planlar deşifre olduğu zaman söylenen şu:
Biz bunları senaryo olarak yapmıştık, gerçekle alakası yoktur!
Son günlerin en meşhur e-generali Çetin Doğan televizyondaki açıklamalarında demokratik bir tavır sergilemiş ve darbelere karşı olduğunu söylemiş.
Görevde olduğu sürece yaptığı bütün işleri hukuk çerçevesinde gerçekleştirdiğini iddia etmiş.
Böylece, bütün zamanların en büyük kollamabastı oyuncusu olduğunu tescillemiş!
Ancak ses kayıtlarında tam tersi bir tavır ortaya koyuyormuş.
Bu kayıtlardaki e-general adeta kükrüyor ve her şeyden önce Meclis’in ve hükümetin kendine çekidüzen vermesi gerektiğini vurguluyormuş.
“Genelkurmay Başkanı’na, kuvvet komutanına diyeceğim ki Meclis’i ve hükümeti uyarıcı, bu gidişe dur deyici bir ültimatom verin.
Gerekirse çağırın, ‘bu işin sonu boktur’ işte sonunuz böyledir. Bu konuda gerekli tertip ve tedbirleri alın!”
e-General bunları Balyoz Harekat Planı seminerinin açılış konuşmasında söylüyor. İşi daha da ileri götürüyor:
Valilerin talebi olmadan da her seviyedeki birlik komutanının re’sen duruma müdahale hakkının olduğunu iddia ediyor.
“Biliyorsunuz Silahlı Kuvvetler’e yönelik eylemlerde doğrudan doğruya İl İdaresi Kanunu’na göre valinin kuvvet talebine gerek duyulmadan, bunun altını çiziyorum, yasal bir isteği söz konusu olmadan da her seviyedeki birlik komutanının re’sen duruma müdahale hakkını İç Hizmet Kanunu vermiştir” diyor.
e-General’in kapanış konuşmasında söyledikleri daha ilginç:
“İçeride yapacağımız güvenlik harekâtının klasik bir EMASYA harekâtı olmayacağını bütün arkadaşlarım burada yaptıkları takdimlerle ortaya koydular.
Klasik EMASYA anlayışından mutlaka çıkılacak ama bunun anlamı halka gereksiz yere kuvvet kullanma, o halkın yaşantısını daha da bozma gibi olmayacak.
Halkı kendi etrafımızda toparlayarak, daha evvel söylediğim gibi sivil toplum kuruluşlarını, üniversiteleri Türk Silahlı Kuvvetleri’yle bütünleştirerek bunun üstesinden gelmek zorundayız.
Mao’nun dediği gibi halk denizdir, biz balığız demiştir komünist rejimini yerleştirmek için.
Biz ama laik demokratik Cumhuriyet’in sahipleri ve bekçileri aynı düşünceyi halkın deniz olduğunu, laik demokratik Cumhuriyet’in bekçilerinin de balık olduğunu ve bu deniz içerisinde yaşama koşulunun halkımızın desteğine mutlaka sahip olmamız gerektiğini de asla unutmayacağız.”
Şimdi kollamabastı oynamanın tam sırası! İşte e-general’in televizyondaki sözlerinin kollamabastı versiyonu:
Dere boyu kavaklar (iki kere)
Açtı yeşil yapraklar (iki kere)
Apolete doymadım
Doysun kara topraklar
Asmadan gel asmadan (iki kere)
Medyacılar basmadan (iki kere)
Kalk gidelim general
Gazeteler yazmadan
Hadi gülüm yandan yandan yandan
Biz korkmayız şundan bundan! (sonsuz kere)
***
BEN NASIL UYGAR VATANDAŞ OLACAĞIM?…
1991.. Başbakan Süleyman Demirel.. Devlete olan bütün borçların (Başta vergi sigorta) tüm ceza ve faizleri affedildi.
1996.. Başbakan Necmettin Erbakan.. Devlete olan bütün borçların (Başta vergi sigorta) tüm ceza ve faizleri affedildi.
2010.. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.. Devlete olan bütün borçların (Başta vergi sigorta) tüm ceza ve faizleri affedildi.
Şimdi soruyorum..
Vergisini, sigortasını, trafik ya da başka cezasını gününde, anında ödeyen vatandaşın günahı ne?.
Bu ülkede artık vatandaşları devlete olan borçlarını zamanında ödemeye davet, teşvik etmek mümkün mü?.
“Ne kadar bekletir, devlete vermediğim parayı, kendi hesabına ne kadar işletirsen kârdır, sonunda nasılsa af çıkar” diye düşüneni nasıl eleştireceksin..
Kaçıranın uyanık, ödeyenin enayi olduğu ülkede nasıl uygar vatandaş olacağım ben?.
***
GANDHI DUA …
Tanrım!
Güçlülerin yüzüne gerçeği söylemek için ve zayıfların alkışını ve sevgisini kazanmak için ve yalan söylememek için bana yardım et.
Eğer bana para verirsen mutluluğumu alma ve eğer bana güçler verirsen muhakeme yeteneğimi çıkarma.
Eğer başarı verirsen alçak gönüllüğü çıkarma.
Eğer bana alçak gönüllüğü verirsen saygınlığımı çıkarma.
Görünenin diğer yüzünü tanımama yardım et.
Benim düşüncelerime katılmıyor diye bana karşı olanları hainlikle suçlayarak, onların karşısında suçlu duruma düşmeme izin verme.
Kendimi sever gibi diğerlerini de sevmeyi ve diğerlerini yargılıyormuş gibi kendimi de yargılamayı öğret bana.
Başarılı olduğum zaman sarhoşluğuma izin verme.
Nede başarısız olursam olayım, umutsuzluğa düşmeme izin verme.
Daha ziyade, başarısızlığı başarının öncesindeki bir deneme olduğunu hatırlamamı sağla.
Hoşgörünün, güçlerin en büyüğü olduğunu ve intikam arzusunun zayıflığın ilk görünüşü olduğunu öğret bana.
Eğer paradan yoksun bırakırsan, bana umudu bırak.
Ve eğer beni başarıdan yoksun bırakırsan, başarısızlığı yenebilmek için irade gücünü bırak bana .
Eğer beni sağlık bağışından yoksun bırakırsan, inancın lütfunu bana bırak.
Eğer insanlara zarar verirsem, özür dileme gücünü ver bana .
Ve eğer insanlar bana zarar verirse, affetme ve merhamet gücünü ver bana.
Tanrım!
Eğer ben seni unutursam sen beni unutma.”
***
BEĞENMEK!…
Herkes herşeyi beğenecek diye birşey yoktur. ,
Örneğin çoğu insan Şener Şeni sever fakat Şener Şenin oyunculuğunu beğenmeyen biri çıkar.
Fakat bu insanın sanki Şener Şen’i beğenmesi mecburmuş gibi, bu insan yadırganır, ayrı bir gözle bakılır, hatta kötülenir.
Bunun nedeni nedir farklı görüşlere açık olmamak mı?
İnsan bu istediğini sever istediğini sevmez, bunda yadırganacak kötüleyecek bir durum yoktur.
İşte bu kapalı dünya görüşü yüzünden birçok huzursuzluk çıkar ve toplumun huzuru kaçar.
bunun yerine kişilerin görüşlerine saygılı olmamız ve hoşgörü ile karşılamamız gerekir.*
Böylece hem kişisel huzur sağlanır hemde toplumsal huzur sağlanır.
***
HERKESİN BEĞENDİĞİNİ BEĞENMEK !…
Herkesin beğendiği şeyi beğenmeyen insan, farklı bir insan değildir.
***
MÜSLÜMANLAR…
Müslümanlar 5’e ayrılır…
1) Tam zamanlı müslüman!.
2) Cumadan cumaya müslüman!.
3) Ramazandan ramazana müslüman.
4) Bayramdan bayrama müslüman!.
5) Sadece kalbi temiz olan müslüman!…
***
TÜKÜR!..
Ölürsen de hak yedirme, hak yeme
Aka kara, karaya da ak deme
Adaletten ayrılırsa mahkeme
Bir hakime, bir de kanuna tükür…
***
KİME SORDUMSA SENİ!…
Neyzen Tevfik’in de şöyle bir hicvi vardı:
Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler;
Kimi hırsız, kimi soysuz, kimi deyyus dediler.
Künyeni almak için Parti’ye ettim telefon,
Bizdeki kayda göre şimdi o mebus dediler.
***
NEYZEN TEVFİK’DEN…
Bu dünyada ne kazandıysanız yiyiniz..!
Yoksa;
Öleceğiz bir gün, gömecekler,
Bir kaç gün övecekler,
Sonra kalan malını bölecekler,
Hatta memnun kalmayıp sövecekler…!
***
ATASÖZLERİMİZ, MANİLERİMİZ, HALK HİKAYELERİMİZ, EFSANELERİMİZ, TÜRKÜLERİMİZ VE ATASÖZLERİMİZ…
Ata sözlerimiz, manilerimiz, halk hikâyelerimiz, efsanelerimiz, türkülerimiz vs. Özellikle atasözlerimiz….
Kısa ve öz cümlelerle; öğütlerin verildiği, kulaklarımızın çekildiği, yeri geldiğinde de haddimizin bildirildiği özlü sözler….
Her biri öylesine derin anlamlar taşıyor ki, hayran olmamak elde değil.
Atalarımız, engin hayat tecrübelerinden yararlanarak; bizlere anlatmak istediklerini, bir cümleye sığdırıvermişler, ustaca.
Kimisinde bal damlamış ağızlarından, kimisinde dokundurmuşlar ince ince.
Ne güzel söylemişler. Uzağı yakın, zoru kolay, uzunu kısa eylemişler.
***
KIZILDERİLİ ATASÖZÜ
Bildiklerini anlat, ama akıl vermeye kalkma;
Anlatılanları iyi dinle, ama hepsini doğru sanma;
Sessiz kalmak bir şey bilmediğin anlamına gelmez;
Çok konuşmakta çok şey bildiğini göstermez;
Herkesi kendine eşit gör, her kim olursa olsun
Bir insanı küçümsemek akılsızlık,
Çok büyük görmekte korkaklıktır.
Cesaret akıldan gelirse cesarettir,
Bilgisizlikten gelirse cehalettir…
***
PİŞMANLIK…
*Genç kadınlar ve erkeklerle konuşurken pişman olmaktan, pişmanlık yaşamaktan ne kadar korktuklarını görmek beni şaşırtıyor…
Belli ki,”yaptıklarımdan ve yapamadıklarımdan asla pişman olmadım” diyen kibirli ve unutkan yetişkinler onları korkutmuşlar!
Oysa pişman olma korkusuyla yaşamak basbayağı “yaşamaktan korkmak” gibi bir şey!
*”Pişman ol, yine dene, yine pişman ol, daha iyi pişman ol…pişmanlıklarla yaşaman sorun değil, yeter ki iyi şeyler için çabala ve pişman ol!”
*”Pişmanlık insanın kendisi hakkındaki tasavvurundan duyduğu rahatsızlıktır. Tövbe insanın kendini yeniden tanımlamasıdır.”
***
KAMYON ARKASI YAZILARI..
Hayat kadını, Allahsız sürtük, biz seninle Ankara’da ne alem sürdük…
Biz kan kusarız, kızılcık şerbeti içtik deriz gülüm…
Seni ne zaman unutacağımı sorma çünkü ne zaman öleceğimi bilmiyorum…
Kız dediğin İstanbul gibi olmalı. Fethi zor Fatihi tek…
Kroyum ama bara bende…
Sana gülüm derdim emmee gülün ömrü nicedir be gülomm, bilmiyom…
O bacağa ben de çorap olsam ben de kaçarım…
***
GÜZEL SÖZLER…
Laf ile verirler aleme binlerce nizamat, bin seyyie (kötülük) bulunur hanelerinde….
Kendi gözündeki merteği görmez, başkasının gözünde çöp ararlar…
*Öyle İnsanlar Vardır ki Lağıma Düşseler Lağımı Kirletirler !.
*Erkekle kadının bir ilişkideki tedirginlikleri farklıdır. Erkek sevip sevmediğinden emin değildir çoğu zaman. Kadınsa sevilip sevilmediğinden emin değildir. Her zaman…
*Unutkanlık sersemlikle, unutabilmek huzurla kardeştir. Unutkanlık ile unutabilmek ayrı şeylerdir. Asla karıştırmamalı! Unutkanlık sersemlikle kardeştir, unutabilmek huzurla…
*Seni hep seveceğim!.. Bu söz çoğu zaman ya sevginin tükenişini gizler ya da bir yenilgiyi ifade eder…
*İnsan sevdiği birini unutmaz. Ama insan bazen birini “sevdiğini” unutur…
*İhtiyarlar uzak geçmişi hatırlar ve yakın zamanı unutur, derler. Oysa bana bu yolla “ihtiyarlıkları”nı unutmaya çalışıyorlar gibi gelir…
*Hiç sevmediği halde neden hep değerli olur bırakıp giden?; Ve neden hiç düşünmeden teslim olur kalbin, O seni sevmemişken…(Pablo Neruda)
*Geçti istemem gelmeni, Yokluğunda buldum seni; Bırak vehmimde gölgeni, Gelme, artık neye yarar……(Necip Fazıl Kısakürek)
*Ne bitmez arzularımız vardır bizim, ne doymaz isteklerimiz. Her vardığı durakta bir sonraki durağı özleyerek geçen fâni bir ömür…
*Pinokyo; Zamanında “sevdiğin kadar sevilirsin” deseydi o uzayan burnundan ne masalar sandalyeler yapılırdı…
*Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verecek cevabım var. Lakin bir lafa bakarım lafmı diye; Birde söyleyene bakarım adammı diye…(Hz.Mevlâna)
*Biz, bize “gerici” diyenlere “ÇÜŞ” diyebilmek için gerideyiz…(Necip Fazıl Kısakürek)
ZİHİN FUKARA OLUNCA, FİKİR UKALA OLUR…
KIRMIZI FES YEŞİL CEPKEN İNSAN OLMAZ ÇELEBİ; TAHSİL CEHLİ GÖTÜRÜR EŞEKLİK EBEDİ…
HAYATIN TADINI ÇIKAR. BAKTIN ONU BECEREMİYORSUN; TADINI KAÇIRANI HAYATINDAN ÇIKAR !!!
***
SUSMAK VE UNUTMAK GEREKİYORMUŞ HAYATIN YALANLARINA…
Bazen susmak gerekiyormuş
Bazen bomboş bakmak gerekiyormuş
Hayatın yalanlarına..
Anlamaya çalışmak saçmalık..!
Anlamadan yaşamak gerekiyormuş..
Ama bazen!
Unutmak gerekiyormuş unutulma pahasına.
Zaman değilmiş gideni getiren..
Aslında zamanmış var olanı götüren.
***
DUA ETMEK!…
Çalışmaktan yorgun düştüğümüz günlerimizde, Tanrıya bir Dua etmeyi sıklıkla unuturuz…
Ama mailimizi kontrol etmeyi unutmayız…
Bu yüzden, bize Tanrıyı ve küçük bir dua yapmayı hatırlatan böyle bir sunum hazırlamak için kendime izin verdim…
Endişe etmeyin…
Sadece birkaç dakika alacak…
Güzel bir gün geçirmen dileğiyle…
16 ARALIK 2010
***********************
Hayat susarak güzel olsaydı, ağzımı bağlar ölünceye kadar susardım.
Hayatta konuşarak mutlu olsaydık mutluluktan bıkana kadar konuşurdum ama hayat öyle bişey ki;
Sustuğunda konuşmadın diye pişman eder, konuştuğunda ise susmadın diye kahreder…(Haluk Cangökçe)
Eğer söylenecek sözünüz varsa ekleyin..
Eğer söylenecek sözünüz yoksa sözleri okuyun..
Okumaya da zamanım yok diyorsanız..
O zaman PAYLAŞ ın birileri mutlaka okur…HALUK
HALUK CANGÖKÇE…15 ARALIK 2011
YASAL UYARI : Bu sitenin tüm hakları Haluk Cangökçe’ye aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Çeşitli Makale ve Yazılarım için:
http://www.turklider.org/TR/DesktopDefault.aspx?tabid=1583 da ” Haluk Cangökçe Gözüyle”