ZALİMİN ZULMÜ VARSA, MAZLUMUN ALLAH’I VAR!…
Bilirsiniz; Osmanlı Devleti’nde, “padişah”ların, özellikle Cuma günlerinde, “Cuma Namazı”na gidiş ve gelişlerinde, o güzergâh üzerinde toplanan vatandaşlar, hem de “üç defa” şöyle bağırırlardı; “Gururlanma padişahım, Senden büyük Allah var!”
Padişahlar, bu “slogan”lara asla seslerini çıkarmazlar, tam aksine bundan memnun olurlardı…
Çünkü onlar; “Allah’ın en büyük” olduğunun hatırlatılmasıyla; kendilerini kuşatan, “gurur, kibir ve böbürlenme” illetinden kurtulurlar, bir gün gelip, “Allah’a hesap vereceklerini” düşünürlerdi!..
Tabiî, “karar”larını buna göre alırlar, “icraat”larını buna göre yaparlardı…
“Kulluk”tan “vatandaşlığa” geçtiğimizin söylendiği “Cumhuriyet Dönemi”nde ise, bu “adet” kalktı…
Çünkü, herkes “padişah” olmuş, herkes “kendi başına buyruk” hareket etmeye başlamıştı!..
Onlara; “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var” demek ne mümkün?!?..
Onlar, “burunlarından kıl aldırmaz” birer “dokunulmaz”, birer “tabu” olup çıkmışlardı. Her şeyi “en iyi bilen onlar”dı, “En iyi yapan onlar”dı!..
Onlar, “asla hata yapmazlar”dı!.. Hata yaptıklarını söyleyenler de; “kafaları ezilecek” birer “düşman”dı, “hain”di, “işbirlikçi” ve “fitneci” idi!..
Bu “Türkler” için de böyleydi, “Kürtler” ve “Araplar” için de!..
DESPOTLAR, BİRER BİRER GİTTİ! “Güncel gelişmeleri” biliyorsunuz… Saddam Hüseyin’in; kendi yerine oğlu Uday’ı başa geçirerek!.. Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin, “tüp bebek yöntemi”yle 2005’te dünyaya gelen oğlu Muhammed Bin Ali’yi yönetimin başına geçirerek!.. Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in oğlu Cemal’i halef göstererek!.. Ve Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin, oğlu Seyfülislâm’ı “doğal halef” ilân ederek yaptıkları; aslında, düpedüz “diktatörlük”lerinin devamını arzulamaktan başka bir şey değildi!.. Ama, hepsi devrildi!.. Mübarek, “vahşi hayvanlar” gibi “kafes içinde” yargılanıyor!.. Bin Ali, “kaçak” yaşıyor!..
Süleyman Demirel, bir “darbe” olduğunda “şapka”sını da alır giderdi. Ama Kaddafi; o panikle “şapkası”nı da bırakıp kaçtı… Şimdi o şapka, “isyancı”ların başında!.. Suriye Devlet Başkanı Esad ise, sadece “devriliş süreci”ni uzatıyor, “inkıta”ları oynuyor!.. Niye?..
Çünkü; “Senden büyük Allah var” dedirtmediler, birer “gurur ve kibir abidesi” oldular!.. Zannettiler ki, “devran” hep böyle devam edecek, “zulüm”leri payidar kalacak!..
Bir zamanlar “tabu”ydular, “dokunulmaz”dılar, “burunlarından kıl aldırmazlar”dı!..
Bir “yan bakan” oldu mu, “şarjör”lerindeki bütün mermileri boşaltırlar, “hain”(!)lerin vücudunu kevgire çevirirlerdi!..
Ya şimdi?.. Kimi “fare” gibi kapana kısıldı, kimi de “kafes”lerin içine atıldı!..
Demek ki, neymiş; Onlardan büyük Allah varmış!..
KOŞANER VE TSK’NIN 30 YILI …
Aynı durum, TSK için de geçerli…
Daha doğrusu “TSK’nın başındaki komutanlar” için de geçerli!..
Bir zamanlar, Bırakın; “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var” diyebilmeyi, “Allah” diyeni tutarlar kolundan, sorgusuz-sualsiz ordudan atarlardı!..
En ufak bir “eleştiri”de, hemen damgayı vururlardı: “Vatan haini!” Ya şimdi?..
Genelkurmay eski Başkanı Org. Işık Koşaner’in ses bandı hem internet sitelerinde, hem gazetelerin manşetlerinde çarşaf çarşaf yayınlanıyor!..
Bu konuşmaya kimi “acı itiraf” diyor, kimi de “özeleştiri!”
Doğrusu, “eleştirinin şahı”nı yapıyor Koşaner!..
Öyle bir eleştiri ki; neredeyse “TSK’nın 30 yılı”nı içine alıyor!..
Neler demiyor ki;
* Yollara, sınırlara mayın döşemiş sonra başıboş bırakıp gitmişiz.
* Rütbeli silahını bırakıp kaçarsa tabii ki mevziimiz çöker, zayiat veririz.
* Emir-komuta birliğini sağlayamıyoruz. Sevk ve idarede çok zayıfız.
* 2 adam geliyor içimize, 40 kişiyi kaçırıyor: Rezalet… Olacak şey değil.
* Eğitim ve tatbikatımız zayıf. ‘Gece karanlığında kayboldular’ olur mu?..
* Kum torbasını üst üste koyarak mevzi mi yapılır. Bombayla yok ediyorlar.
* İHA görüntüsü var. Mevziye girdiler. Halimiz kepazelik. Lider yok…
* Terörist diye, kendi erimizi vurduk! ¥ Polisin askeri tutuklaması gücümüze gidiyor. Ağrı’da polise arkadaşlar haddini bildirdi… Gerekirse ortalığı ayağa kaldırırız…
* Askeri yargıyı değiştirmeye çalışıyorlar. Bu bizim için en büyük sıkıntı…
* 35. maddenin bir yerde yazması gerekmez. Kalksa ne olur, bizim görevimiz biter mi?
* Sayıştay Kanunu değişti, dikkatli olun. Artık paraları daha dikkatli kullanın…
* TSK yasa ve yönetmeliklerinin dışına çıkmayı yol yaptık, hep öyle olacak sanarak, hakkımız olmayan imkânları kullandık…
* Gazeteciler, haber için analarını bile satarlar…
* Elimizdeki belgelere sahip çıkamamış, namerdin eline malzeme vermişiz!..
* Rezilliğe batmışız!..
YENİDEN YAPILANMA ŞART!
Bu sözler; ister “itiraf” denilsin, ister “özeleştiri” olarak görülsün; yenilir-yutulur sözler değildir!..
Koşaner, bu konuşmasıyla, hem “askerin hâl-i pürmelâli”ni, hem de “böbürlenme”lerini gözler önüne sermiştir ki; itiraf edelim, biz bu kadarını söyleyemezdik!..
Hani; Tunus’ta, Mısır’da, Libya ve Suriye’de “yeniden yapılanma”dan söz ediyoruz ya, Org. Işık Koşaner’in bu sözleri de, “TSK’da yeniden yapılanma” mecburiyetini açığa çıkarmıştır!..
Evet, herkesin söylediği gibi, “eski ordu”ya bir an önce “teskere” verilmeli, TSK’da “yeniden yapılanma”ya geçilmelidir.
Çünkü Koşaner, o sözleriyle; “Eski dönem”i bitirmiştir!..
HERKES HADDİNİ BİLSİN!
Unutulmasın ki; “Dokunulmazlar”a da, bir gün dokunulur!..
“Burunlarından kıl aldırmayanlar”, bir gün gelir, burunlarını çeke çeke ağlarlar!.. Tarih, bunun örnekleriyle doludur.
Alıntı: Hasan Karakaya