MARATON HİKAYESİ 2….( MEİS – KAŞ YÜZME MARATONU )…

1018
Ana Sayfa ·Spor ve Sağlıklı Yaşam ·MARATON HİKAYESİ 2….( MEİS – KAŞ YÜZME MARATONU )…

MARATON HİKAYESİ 2….
Yıllar önce yaptığım bir Akdeniz gezisinde Kaş’a gitmiştim..
Evlerinde kaldığım Kaş’lı dostlarımın evi, Kaş’ın sırtlarında, tüm beldeyi gören bir konumdaydı..

Bu şirin ilçeyi tepeden seyrederken, dikkatimi çeken ilk şey, tam karşıda ki ada oldu..
Bir buz dağı gibi önümde duran bu adanın bir Yunan adası olduğunu söyledi beni misafir eden dostlar..
Bu adanın isminin Meis olduğunu o zaman öğrenmiştim..(Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki adı “Megis”miş)
Dingin havalar da Meis adasından horoz sesleri duyuluyordu, araya sınır çizgisi bile sığmıyor.
Meis “göz”demekmiş, yani Kaş’ın gözü oluyor, o kadar yakın.

Yüzme, ya da tüfek atımı mesafesindeki bu adanın Türkiye’ye en yakın mesafesi 1300 metre..
Meis; doğu Akdeniz’de ,Yunanistan’ın Türkiye’ye en yakın adası imiş…
Hayretler içinde kalmıştım..
Her gün Antalya’nın Kaş ilçesinden hareket eden motorlarla Meis adasına gitmek mümkün.
Adada bir havaalanı var.

MEİS…
Kaş’ın tam karşısında, adeta Kaş’la iç içe olan bu ada şirinliği ve muhteşem doğasıyla yaz aylarında binlerce yerli ve yabancı turisti ağırlamaktadır.
Adanın yerli nüfusu çoğunlukla yaşlılardan oluşmakta..
Ada da yaşamın devam etmesi için ada sakinlerine Yunan devleti tarafından belli bir ödenek verilmekteymiş.
Kış aylarında adanın nüfusu 500-600 civarlarında iken, yazları bu sayı 1000-1200 ciavarına ulaşmaktaymış.
Ada sakinleri kişisel ihtiyaçalarını her cuma Kaş’a gelip ordan yaptıkları alışverişlerle gidermekteler.

İnsan ister istemez soruyor:
Meis adası nasıl Yunanistan’a verildi, hani biz Yunan’ı denize dökmüştük ya.
“Madem Yunan’ı denize döktük (?!), bizi bu yüzme mesafesi adalara çıkmaktan ne engelledi”
Oysa Mustafa Kemal Atatürk, 1933 de General Mac Arthur’a “Tanrı izin verir, yaşarsam Musul, Kerkük, Kıbrıs ile 12 Adaları geri alacağım. Selânik’te içinde olmak üzere, Batı Trakya’yı yeniden TÜRKİYE sınırları içine katacağım” diyordu…
10 Şubat 1947de güney batı Ege’de bulunan On İki Adalar konusunda İtalya ile barış görüşmeleri başlıyor.
Toplantıya Çin, Fransa, İngiltere, Somali, İrlanda, Sovyetler Birliği, Avustralya, Belçika, Yeni Zelanda, Brezilya, Habeşistan, Yunanistan, Hindistan, Kanada, Polonya ile Türkiye ilgili ülke olarak çağırılıyor..
O çağda, Türkiye’nin yönetiminde İsmet Paşa var…
Ne var ki Türkiye, İtalyan’larca el konulmuş adaları geri alması gerekirken, anlaşılamaz bir biçimde İnönü ile Recep Peker yönetimi görüşmelere katılmak istemediğini belirtiyor.
Adaları almak için bir istekte de bulunmuyorlar..
Durum böyle olunca, antlaşmanın 14. maddesi uyarınca adalarda oturanlarda uyruk sayım yapılmasına gerek görülmüyor.
Daha sonra ada, savaş sonrası 12 ada ile beraber 1947 Paris anlaşmasında bizimde çıt çıkarmamamız ile beraber bütün adalar Yunanistan’a veriliyor.

Bu adalar Rhodos, Simi, Halki, Kos, Meis vs. MAALESEF….
Yunan bu adalar için bir kurşun bile atmadı.
(Kaynak: Wardom http://www.wardom.org/showthread.php?t=195319)
Böylece bu olağan üstü fırsat, kaçırılmış ve Atatürk’ün Ülküleri de rafa kaldırılmış oldu…
Rivayete göre İnönü’nün gelip gördükten sonra, bu kadar yakın olduğunu bilseydim vermezdim, dediği adadır MEİS…
(Dostlarıma, http://www.istankoy.org/documents/46.html den; İSTANKÖY’DEN KOS’A yazısını okumalarını tavsiye ediyorum)…

Türk kıyılarına sadece 1300 metre mesafede olan adaya, Kaş’tan her gün hareket eden teknelerle kırk dakikalık bir sürede ulaşabiliyorsunuz. İsterseniz de yüzerek tabi.
Meis Adası, özetle Kaş için bir süs, bir zenginlik ve nazar boncuğu gibi geldi bana.
Limanağzı’na tekne ile giderken sağ, gelirken sol kolumu uzatıp tutar gibi yaptım Meis’i.
Dokunur gibi. Annesini ve babasını kalabalık bir çarşının ortasında kaybetmiş küçük bir çocuk telaşı ve ağlamaklığını hissettim.
Biraz acıdım, biraz içim burkuldu. Keşke böyle gariban kalmasaydı diye düşündüm.
Kaş limanından tekneyle çıkıp, sağ tarafınıza Meis Adası’nı alaraktan, tam karşı istikamete yöneldiğinizde Limanağzı denilen, yan yana sıralanmış üç küçük koydan oluşan harikulade girintiye ulaşıyorsunuz.
Burası aynı zamanda Fethiye-Ölüdeniz-Ovacık üçgenindeki Hisarönünden başlayıp Antalya’ya kadar uzanan, bugünkü kara trafiğinin dışında kalan, antik şehirlerin birbirine bağlı bulunduğu 509 kilometrelik muhteşem doğa güzellikleriyle bezeli tarihi Lykia Yolu parkurunun da en nadide duraklarından biri olma özelliğini taşıyor.
KAŞ (ANTALYA)…

Antalya’nın Kaş ilçesi şehir merkezi, tipik bir küçük ölçekli sahil kenti görüntüsünün dışına çıkmamıştı, ilk izlenimim olarak.
Ufak bir liman, çok uzun olmayan bir sahil caddesi, yan yana dizilmiş devlet dairelerinin tekdüze binaları, marketler, restoranlar, hediyelik eşya dükkanları ve tur tekneleri.
Gece dolaşmaya çıkınca ise Kaş’ı sanki gündüz gördüğünüz şehirden başka bir şehre gitmiş ve farkında olmadan o kentin sokaklarını, çarşısını dolaşıyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. Kaş geceleri inanılmaz hareketli ve dolu dolu.
Ama bu dolulukta, bazı çok meşhur tatil kentlerimizin, turistik yerleşim birimlerimizin vıcık vıcık olmuşluğu yok kesinlikle.
Dik yokuşlardan çıkıp, ışıltılı Kaş çarşısının enfes bir sokağının tam tepesine ulaştığınızda, sizi koskocaman bir kaya mezarı karşılıyor…

Kaş’ta bulunduğunuz süre içerisinde ne zaman başınızı kaldırıp denize baksanız karşınızda Yunan adalarından biri olan Meis Adası’nı görüyorsunuz.

Kaş’tan Limanağzı’na, kara taşıtları ile ulaşım yok. Ancak deniz yolu ile gidilebiliyor.
Bunun için de Kaş limanında her an harekete hazır sekizer kişilik tekneler bekliyor.
Limanağzı’nın çok biliniyor ve tıklım tıkış olmamasının en önemli nedeni ulaşım güçlüğü ve gözlerden ırak olması.
Bu sayede bugün bile en güzel özelliklerini muhafaza edebiliyor.
Limanağzı’na yaptığınız tekne yolculuklarında, özellikle akşam Kaş’a dönerken dalgalanan deniz sayesinde, zaman zaman korkutan dalgalarla başbaşa kalabiliyorsunuz.
Bindiğiniz teknenin motor gücü ile orantılı olarak 15-20 dakikayı bulan deniz yolculuğunuz, bir miktar stres ve tuzlu deniz suyu ile renklenebiliyor

Bu nedenle son günlerde, sabahları Limanağzı’na gitmezden önce hava durumu dinleyip, o bölgedeki, denizlerde esen rüzgarın şiddetini öğrenme ihtiyacı hissettik.
Ama rüzgar 4-5 de olsa Limanağzı’nın, o muhteşem dinginliği ve harikulade atmosferinden vazgeçemedik.

KAŞ / BÜYÜK ÇAKIL..“Kaş’ta ne var ki, denize girecek yer bile bulamazsınız” diyenlere nispet eden gülümsemeniz ile “iyi ki buradayım” kulaçları atıyorsunuz, dibi görünen suyun iyot kokusuna…
Deniz muhteşem. Temiz ve dingin. İsterseniz plajından, isterseniz merdivenlerden girebiliyorsunuz.
Plajın üst tarafında, yeşillikler ve rengarenk çiçekler içerisinde. Mükemmel deniz manzarası, mavi ile yeşilin tutkulu sevişmelerine eşlik ediyor…

KAŞ / KÜÇÜK ÇAKIL…

YARIŞA HAZIRLANMA…

27 Haziran 2010 Tarihinde Antalya / Kaş’ta yapılacak olan, MEİS’ten / KAŞ’a Yüzme Maratonu için, Antalya / Kemer’e gidip, yarış gününe kadar denizde antrenman yapacağım.
Oradan da, 27 Haziran’da yapılacak olan maraton için Kaş’a geçeceğim…
Bu sene havaların bir türlü düzelemeyişi, Temmuz ayına girerken bile deniz suyunun hala ısınmayışı, benim şanssızlığım…
Yurdun birçok bölgesinde hava sıcaklıkları, geceleri 7 ila 15 derecelerde..
Bazı şehirlerde şiddetli yağmur sel baskınlarına sebep oluyor…
Bu sene yaz gelmeyecek herhalde!…
Deniz antrenmanlarım için, yarışmadan 15 gün önce Kemer / Naturland’de kamp kurdum.
Bu sene havaların bir türlü düzelemeyişi, Temmuz ayına girerken bile deniz suyunun hala ısınmayışı, benim şanssızlığım…
Yurdun birçok bölgesinde hava sıcaklıkları, geceleri 7 ila 15 derecelerde..
Bazı şehirlerde şiddetli yağmur sel baskınlarına sebep oluyor…
Bu sene yaz gelmeyecek herhalde!…
Deniz antrenmanlarım için, yarışmadan 15 gün önce Kemer / Naturland’de kamp kurdum.
Orta Doğu Teknik Üniversitesinin Olimpik havuzunda, haftada 2, zaman zaman da haftada 3 gün, (klor alerjime inat) sekiz ay süre ile, toplam 268 Km yüzerek antrenman yapmıştım…
Yarışmadan 15 gün önce geldiğim Antalya/Kemer’de günün her saati rüzgar esti..
Sabah 10.00 da başlayan ve gün boyu devam eden rüzgar akşamın geç saatlerine kadar esmeye devam ediyor.
Bu yüzden antrenmanlarımı, sabah 5.30 da (daha kargalar bokunu yemeden) yapıyorum.
Zira sabahları deniz çok sakin oluyor ancak su soğuk..
Deniz suyun soğukluğuna inat, sabah güneş doğmadan suya girip saatlerce yüzerken, kulaklarımda insanların söylediği, “SEN DELİMİSİN” Sözleri var…
Yarın Kaş’a geçeceğim..25 Haziran 2010 Cuma…
İki günden beri de Kaş’da antrenman yapıyorum. Daha doğrusu antrenman yapmaya çalışıyorum.
Deniz suyu burada daha da soğuk. Dipten çıkan o buz gibi kaynak suları, denizi daha da soğutuyor. Rüzgar hızını azaltmadan esiyor. Dalgaların boyu 1 ila 1.5 metre civarında..
ODTÜ Kıyı Liman ve Hidrolik Laboratuarında 25 yıl süresince, birçok liman modeli kurarak, dalgaların muhteşem dizaynını resmetmiş ve projelerin tabiata uyumlu olup olmadığını raporlamıştım..
Emekli olduktan sonra da, dalgaların muhteşem güzelliklerini yaptığım tablolarla resmetmiştim.
Ancak şu sıralar, dalgalardan nefret ediyorum…

MARATON HİKAYESİ DEVAM EDECEK…

 

 

Araç çubuğuna atla