MARATONA KATILMA KARARI !…
Antalya Kaş’da, 13. cü Likya festivalinde, Yunanistan`ın Meis Adası`ndan Kaş`a kadar 7500 Metre mesafeli, yüzme maratonuna katılacağımı çevremdeki insanlara söylediğimde, onlardan ilk duyduğum söz; “SEN DELİMİSİN!” oldu.
Kimi yaşımın ilerlediğini; Kimi; kalbimi fazla yormamam gerektiğini; Kimi, bunun bir çılgınlık olduğunu; Kimisi de, böyle bir yarışı benim asla bitiremeyeceğini söyledi.
Toplumumuzun büyük bir bölümü, ileri yaşlarda spor yapmayı “DELİLİK” olarak görüyor, spor yapanlara da “DELİ” gözüyle bakıyordu…
Yarışa katılıp katılıp katılmamak arasında gelgitler yaşadığım günlerde, internet adresime gelen bir mail, son kararımı vermemde bana yardımcı oldu.
Kalp hastası Dick Hoyt,’un, doğuştan özürlü oğlu Rick’i ile katıldıkları Maratonun hikayesi, insanın istemesi halinde her türlü zorluğun üstesinden, başarı ile çıkacağını anlatılıyordu..
Başarı için parolaları iseı; “Yes you “can”; yani “EVET YAPABİLİRSİN”di…
Sevgili dostlarım; Benim, defalarca izlediğim ve izlerken her defasında gözyaşlarımı tutamadığım bir video…
Belki daha önce sizin de izlediğiniz bir video… Ama umudumuzu tazelemek, her başarının ardındaki özveri ve sevgiyi bir kez daha anımsatmak için…
Tekrar izleyiniz (Ama; Lütfen önce metni okuyun, ardından videoyu seyredin)…
( http://www.dailymotion.com/video/xg3eng_baba-oyul_sport )
Allah her çocuğa böyle yürekli bir baba versin ama böyle dert vermesin.
Oğlu babasına sorar : “Babacığım benimle maraton koşmaya var mısın ?”
Kalp sorunları olmasına karşın baba, “Evet varım” diye yanıtlar.
Ve maratonu birlikte tamamlarlar…
Sonra baba-oğul başka bir çok maratonu daha birlikte koştular.
Baba her seferinde oğlunun yeni bir yarış talebini kabul ediyordu.
Oğlu bir gün babasına “Baba, birlikte bir Ironman’a (Triathlon) koşmaya var mısın benimle?” deyince baba bu kez de “evet” der ve kabul eder.” (Anımsatalım ki Ironman dünyanın en zor triathlon yarışıdır ve üç dayanıklılık sınavından oluşur : Denizde 3, 86 km’lik yüzme, 180,2 km’lik bisiklet ve nihayet 42,195 km’lik bildiğimiz maraton.
EVET YAPABİLİRSİN…
Yazıyı okumaya başlamadan önce lütfen kısa bir süre elinizdeki (yani sizin olan) vücut ve beyin ile yapabileceğinizi ve yapamayacağınızı sandığınız şeyleri düşünün.
Bu şeyler koşmakla veya başka bir sporla ya da bambaşka bir konuyla ilgili olabilir.
Yapılamayacağını düşündüğünüz için vazgeçtiğiniz hedeflerinizi veya korkup hiç girişmediğiniz meydan okumaları düşünün kısaca.
Sonra şunu bir hayal edin; yaklaşık 50 kiloluk bir ağırlığı 4 km yüzerek çekeceksiniz, sonra hiç durmadan onu bisikletinize yükleyip 180 km pedal çevireceksiniz, en sonunda da yine ara vermeden onu bir arabada iterek 42 km koşacaksınız.
Yapabilir misiniz? Yapılabilir mi? Bir insan bunu yapabilir mi? Ya da bir insan bunu ne kadar zaman sürdürebilir?
Okuyacağınız hikayeye inanmakta güçlük çekeceksiniz.
Ben ilk duyduğumda, onlarca video ve fotoğraf görmeme, birçok sitede ilgili yazılar okumama rağmen uzun süre inanamadım.
İnandığım zaman da bir çok duyguyu aynı anda yaşadım. Bir yandan elde ettiğim başarılar gözümde aniden küçüldü, bir yandan inanılmaz motive oldum.
Hikaye bir çiftin engelli bir çocuk sahibi olmalarıyla başlıyor.
Boynundan aşağısı felç olan çocuklarını doktora götürdüklerinde umutlarını kıracak haberler alıyorlar; “çaresi yok, iletişim kurulamaz, bir enstitüye yatırın ve unutun diyor doktorlar.
Çift, çocuğun gözlerindeki ışığı gördüklerini düşünüyor ve onu eve götürüp özel olarak ilgileniyor.
Bir gün başını hafifçe oynatarak iletişim kurabileceğini farkedip özel bir bilgisayar alıyorlar ona.
Çocuk dış dünyayla iletişim kurmaya başladıktan bir süre sonra kendisi gibi engelli insanlarla ilgili okurken, felçli bir atlet için 5k koşusu düzenlendiğini öğreniyor.
Babasına koşuya birlikte katılmak istediğini söylüyor. Katılıyorlar ve koşuyorlar.
Baba asker olduğundan 5 km koşmakta ve bu süre zarfında çocuğun tekerlekli sandalyesini itmekte çok zorlanmıyor.
Koşu sonrası çocuk, babası koşup kendisini tekerlekli sandalyede iterken engelli olduğunu unuttuğunu söylüyor babasına.
Belli ki, bu, baba için inanılmaz bir motivasyona dönüşüyor.
O günden (1977) sonra 2009 yılının sonuna kadar 234 Triatlon, 67 maraton ve 89 yarı maraton dahil 1009 yarışa katılıyorlar.
Tüm bu yarışlarda baba oğlunu da taşıyor.
Triatlon yarışlarında, denizde oğlunu bir botun üstünde beline bağladığı bir iple çekiyor, bisiklette taşıyor ve koşarken tekerlekli sandalyesini itiyor.
Bu şekilde bitirdikleri triatlonlardan 6 tanesi ironman, 7 tanesi yarı ironman;
Bu noktada belki de bilmeyenlere bilgi vermek, bilenlere ise olayın inanılmazlığını daha da netleştirmek için bu yarışların tam olarak ne demek olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum.
Triatlon: 1,5 km yüzme, 40 km bisiklet, 10 km koşu; yarı ironman: 1.93 km yüzme, 90 km bisiklet, 21.09 km koşu; ironman: 3.86 km yüzme, 180 km bisiklet, 42.2 km koşu.
Yani Dick Hoyt oğlu Rick’i yaklaşık 4 km yüzerek çekiyor, 180 km bisiklette taşıyor ve üstüne oğlunun tekerlekli sandalyesini iterken maraton koşuyor.
Bunları okurken veya izlerken insanın gözleri yuvasından fırlıyor (en azından bana öyle olmuştu, hala da oluyor).
Eminim herkese çok büyük bir olay olarak görünüyordur.
Ancak son 2 yıldır naçizane uzun mesafe koşma çabası gösteren birisi olarak bir maratonu bitirmenin ne zor bir şey olduğunu gördükten sonra bu hikayeye inanmak bana daha da zor geliyor.
İşin çok daha garip bir tarafı var.
Bu baba oğul katıldıkları bu yarışlarda sonuncu olmuyorlar, en iyi derecelerini duyunca yerinden fırlayan gözlerime uçuklayan dudaklarım da katılıyor.
Bazı en iyi dereceleri: maraton: 2 saat 40 dakika, yarı maraton: 1 saat 21 dakika, ironman 13 saat 41 dakika;
Profesyonel sporcu olmayan normal bir insan için kimseyi itmeden çekmeden bile bu derecelere ulaşmak çok ama çok zor.
Maratonda dünyanın en iyi derecesi 2 saat 4 dakika;
Bu hikayenin bir yerlerinde baba kalp krizi de geçiriyor. Ama iyileştikten sonra yarışlar durmuyor devam ediyor.
Ve bildiğim kadarıyla hala da hikaye devam ediyor.
Hatta Baba Dick Hoyt’un bir hedefi de kendisi 70 yaşındayken yani 2011’de Boston Maratanu’nu yeniden koşmak.
Eğer bu hikayede sizi kalkıp birşeyler yapmak konusunda motive etmiyorsa gerçekten şaşırırım.
Dick ve Rick Hoyt’un parolaları “Yes you “can”; yani “Evet yapabilirsiniz”…
“Evet gerçekten yapabilirsiniz, yapabiliriz”
Benim şu an için uzun vadede kendime koyduğum (Hoyt ailesinin elde ettikleri yanında küçük de olsa) hedefim,
27 Haziran 2010′ da Antalya / Kaş’ta yapılacak olan, MEİS’ten / KAŞ’a Yüzme Maratonu ile, 18 Haziran 2010 Tarihin de İstanbul’da yapılacak olan “Kıtalar arasi Boğaziçi Yüzme Maratonuna” katılıp, bu yarışmaları iyi derecelerle bitirmek..
Bu maratonları iyi derecelerle bitirebilirmiyim?
“Evet, bitirebilirsin” diyor Hoyt Takımı, “eğer istersen her şeyi yapabilirsin”…
(Videoyu İzlemek için : http://www.dailymotion.com/video/xg3eng_baba-oyul_sport
MEİS / KAŞ YÜZME MARATONUNA KATILMAYA KARAR VERİYORUM…
Evet, eğer ben istersem her şeyi yapabilirdim. Çevremden gelen tenkitlere kulaklarımı tıkayıp, 27 Haziran 2010 da Antalya/Kaş’da yapılacak “MEİS/KAŞ YÜZME MARATONU” ile; 17 Temmuz 2010 da, İstanbul Boğazın’da yapılacak olan “KITALAR ARASI, YÜZME MARATONU”na katılmaya karar verdim. “Yes you “can”; “EVET, BEN İSTERSEM HER ŞEYİ YAPABİLİRİM”.
MARATON HİKAYESİ DEVAM EDECEK…