BİZ TÜRKLER, NE İDİK NE OLDUK…

Pazar, Mayıs, 2011
750
Ana Sayfa ·Biz Türkler ·BİZ TÜRKLER, NE İDİK NE OLDUK…

BİZ TÜRKLER, NE İDİK  NE OLDUK…

FAZİLETLİYDİK…
Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik.
Avrupa’da Akıncı korkusu; 153 yılında Viyana’daki St. Stephen Katedrali’nde Osmanlı Akıncılarının yaklaştığını görüp çan çalarak haber vermekle vazifeli bir memuriyet ihdas edilmiştir. Bu memuriyet ancak 1956 yılında, Viyana Belediye Meclisince “Artık bir Osmanlı tehdidi kalmadığından bu vazifenin lüzumu yoktur.”diye bir karar alınarak iptal edilmiştir.
 
DÜRÜSTTÜK…
Bir zamanlar Londra Ticaret Odası’nın en görünür yerinde şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı: TÜRKLERLE ALIŞVERİŞ ET YANILMAZSIN!
İnsanları yücelten iki büyük mezyet vardır: Erkeğin cesur, kadının iffetli olması. Bu iki meziyet yanında bir meziyet daha vardır. Vatana herşeyini feda edecek kadar bağlı olmak. Bunlar büyük kahramanlığı, elem ve kedere karşı koymayı doğurur. İşte Türkler bu çeşit kahramanlardır. (Napolyon Bonapart)

İTİBARLIYDIK…
Bir zamanlar Hollanda Ticaret Odası’nın toplantılarında oylar eşit çıkınca Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu.
Türkler merhametli ve hoşgörülüdürler. İnanmadıkları gerçeklerin yanıbaşlarında yaşamasına göz yumarlar. Bu kendi güçlerine gururlu bir şekilde güvenmekten ileri gelse bile pek asilanedir. (Chateaubriand)

 
TEMİZDİK…
Yere bile tükürmezdik. Hatta, Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa’ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigil, yere tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor: “Türkler hiç bir zaman yere tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür.”
Türkler, ırk ve millet olmak haysiyetiyle yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. Karakterleri pek asil ve yücedir. Asaletleri alınlarında ve amellerinde yazılıdır.Onların yurdu efendiler diyarıdır, kahramanlar, şehitler ülkesidir. Bence, insaniyete şeref veren böyle bir milletin düşmanı olmak insanlığın düşmanı olmaktan farksızdır. Böyle bir lekeden Allah beni korusun. (Lamartine)
 
HARAMA EL SÜRMEZDİK…
Fransız müellif Motray, 1700’lerdeki halimizi şöyle anlatıyor: “Türk dükkânlarında hiç bir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar arkamdan adam koşturmuşlar, hatta bir kaç kere Beyoğlu’ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir.”
 
MEDENİYDİK…
İngiliz sefiri Sor James Porter ise, 1740’ların Türkiye’si için şunları söylüyor:
“Gerek İstanbul’da, gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş, hiç bir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde ispat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır.”
 
DOSDOĞRUYDUK…
Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü veriyor:
“Haksızlık, tefecilik, tekelcilik ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldür. Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır.”
 
HIRSIZLIK NEDİR BİLMEZDİK…
Fransız müellif Dr. Brayer, 1830’ların İstanbul’unu getiriyor önümüze: “Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı İstanbul’da her sene azami beş-altı hırsızlık vak’ası görülür.”
Ubicini Dr. Brayer’i şöyle doğruluyor:
“Bu muazzam payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz.
Ya rabbim! Büyük Türkleri bir an önce başımıza getir de, seninilahi adalatinden onların sayesinde nasiplenelim. (Martin Luther)
Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu’nda ise hırsızlık ve cinayet vak’aları olmadan gün geçmez.”
 
NAZİKTİK…
Edmondo de Amicis isimli İtalyan gezgini, yine 1880’lerin “bizini” anlatıyor bize: “İstanbul Türk halkı Avrupa’nın en nazik ve en kibar insanlarıdır.
Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi nadirattan işitilir. O kadar müsamahakârdırlar ki; ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok fazlasını görürsünüz.”
Türkler kahramandırlar, dostlarına zarar vermezler. Yüce Türk Milleti tuttuğu eli bırakmaz, sözünden dönmez, iyi ve kötü günlerde dostundan ayrılmaz. Böyle bir ulusla elele vermek yeryüzünde her zorluğu yenmek için sonsuz bir güç ve yetenek kazanmak demektir.
 
CİHANA ÖRNEKTİK…
 Türkiye Seyahatnâmesi’yle meşhur Du Loir’un 1650’lerdeki hükmü şöyle:
“Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir.” Şefkatimiz yalnızca insana yönelik degildi, hayvanları, hatta bitkileri bile kapsıyordu. Hayata karşı saygılıydık.
Bu konuda dilerseniz Elisee Recus’u dinleyelim, bize 1880’lerdeki halimizi anlatsın:
“Türklerdeki iyilik duygusu hayvanları dahi kucaklamıştır. Bir çok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır…. Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin ki O ev bir Türk evidir.” (Küçük Asya, c. 9)
 
HAYIRSEVERDİK…
Comte de Marsigli’yi tekrar dinleyelim:
“Yazın İstanbul’dan Sofya’ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin yolculara bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum.” Aynı müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir. Şöyle diyor:
“Fakat şunu da itiraf etmeliyim ki, bu dindarane hareketlerinde biraz fazla ileri gitmektedirler. İyiliklerini yalnız insan cinsine hasretmekle kalmayıp, hayvanlara ve hatta bitkilere bile teşmil ederler.”
Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı avukat Guer misallendiriyor: “Türk şefkati hayvanlara bile şamildir” dedikten sonra şu örneği veriyor: “Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar.
Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür…” “Kaçık” lığın kaynağını da veriyor Adam: “Bir çokları da sırf azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir Türk’e bir gün yaptığı işin neye yaradığını sordum. Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi: “Allah’ın rızasını tahsile yarar.”
Galiba geçmişimizden uzaklaşmak bize çok pahalıya patladı.
Keşke Japonlar gibi özbenliğimizi yitirmeden modernliğin imkanlarını kullanabilseydik…

 

Çeşitli Makale ve Yazılarım için:
http://www.turklider.org/TR/DesktopDefault.aspx?tabid=1583 da ” Haluk Cangökçe Gözüyle”

Araç çubuğuna atla