ELEŞTİRİYİ SEVMİYORUZ…
İnsan, kusurunu kabul etmek istemiyor.
Kendine bile itiraf etmekten korkuyor.
Hep övülmek, hep takdir edilmek istiyor.
Kusuru söylendi mi, bin dereden su getirerek kendini savunmanın yollarını arıyor.
Hatayı sebeplere, vesilelere, araçlara yüklüyoruz.
Eleştiriyi de bu yüzden sevmiyoruz?
Zamanla anladım ki, her doğruyu söylemek doğru değil.
Yalan mı söylemeliyiz peki?
Hayır, yalan da söylememeliyiz.
En iyisi susmak sanırım.
Tabi mümkünse…
Bu konuda deneyimlerim, gözlemlerim var, doğrucu olmamdan ötürü kimi arkadaşlarımı kaybettim.
Gelirler ve derler ki: “Hadi bana beni anlat, hoşuma gitmese de benim hakkımda ne düşündüğünü olduğu gibi dile getir, sadece gerçekleri söyle!”
Bir zamanlar deneyimsizdim, bu söze aldanıyor, gerçek düşüncelerimi bir çırpıda söyleyiveriyordum.
Sanıyordum ki, dürüst tavrım onları memnun edecek.
Bunun ne büyük bir aldanış olduğunu daha sonra acı deneyimlerle anladım.
Meğer muhatabım bana, “Hadi bana beni anlat, gerçekleri söyle” dediği zaman, “Öv beni!” demek istiyormuş!
Tam da gerçek düşüncelerimi söylemeye niyet etmiş gibi görünerek, onlara en büyük yalanları söylemeliymişim!
Yalanı seven bir tarafımız var. Yalan olduğunu hissetsek de dinlemek hoşumuza gidiyor.
Oysa lafa geldi mi hepimiz gerçekçi kesiliyoruz…
Öyle…
“Acı gerçekler mi, tatlı yalanlar mı?” diye sorsalar, “Elbette gerçekler!” deyiveririz.
Sıra uygulamaya geldi mi dinlemeye dayanamıyoruz gerçekleri…
Ah zaaflarımız!
FARKINDALIK – ZAMAN…
Her sabah hesabınıza 86400 Dolar yatıran bir banka düşünün.
Gün boyu istediğiniz kadar parayı harcamakta veya harcamamakta serbestsiniz.
Parayı istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz.
Oyunun sadece tek bir koşulu var: harcamayı başaramadığınız meblağ ertesi güne devretmez ve akşam hesabınızdan geri çekilir.
Ve bu paranın hiçbir bölümünü ne sebeble olursa olsun saklayamazsınız.
Bir önceki günün tutarının tamamını harcamış veya hiçbir bölümünü harcamamış da olsanız ertesi sabah hesabınızda yine 86,400 dolar bulacaksınız.
Nasıl keyifli değil mi ?
Farkında olsanız da olmasanız da aslında, hepimizin böyle bir bankası var.
Adı ZAMAN.
Her sabah 86.400 sn. hesabınıza yatıyor ve o gün daha fazlasını asla harcayamıyorsunuz.
Kullanamadığınız kısım ise akıp gidiyor ve hesabınızdan siliniyor..
Hiç devretmiyor.
Her gün size yeni bir hesap açılıyor.
Her akşam günün bakiyesi siliniyor.
Eğer günlük hesabınızı kullanmadıysanız, bu zarar sizindir.
Geriye dönüş yok, Yarından avans çekmek yok.
Bugünü, bugünkü hesaptan yaşamalısınız.
Ona yatırım yapın ki, size sağlık, mutluluk ve başarı olarak geri dönsün.
Zaman akıp gidiyor gününüzü gün etmeye bakın!
BİR SENE’nin değerini anlayabilmek için sınıfta kalan bir öğrenciye sorun.
BİR AY’ın değerini anlayabilmek için, prematüre bir bebeği dünyaya getiren anneye sorun.
BİR HAFTA’nın değerini anlayabilmek için, haftalık derginin editörüne sorun.
BİR DAKİKA’nın değerini anlayabilmek için, treni henüz kaçırmış bir kişiye sorun.
BİR SANİYE’nin değerini anlayabilmek için, bir kazayı kılpayı atlatmış bir kişiye sorun.
BİR MİLİSANİYE’nin değerini anlayabilmek için, olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan kişiye sorun.
Şunu unutmayın ki zaman hiç kimseyi beklemez.
Dün artık mazi oldu.
Yarın ise muamma.
Bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir armağandır. (An’ı yasamak!)
AKIP GİDEN ZAMAN İÇERİSİNDE DOST VE
DOSTLUKLARIMIZI UNUTMAMAK TEMENNİLERİMLE…
***
Hayat susarak güzel olsaydı, ağzımı bağlar ölünceye kadar susardım.
Hayatta konuşarak mutlu olsaydık mutluluktan bıkana kadar konuşurdum ama hayat öyle bişey ki;
Sustuğunda konuşmadın diye pişman eder, konuştuğunda ise susmadın diye kahreder…(Haluk Cangökçe)
Eğer söylenecek sözünüz varsa ekleyin..
Eğer söylenecek sözünüz yoksa sözleri okuyun..
Okumaya da zamanım yok diyorsanız..
O zaman PAYLAŞ ın birileri mutlaka okur…
Çeşitli Makale ve Yazılarım için:
http://www.turklider.org/TR/DesktopDefault.aspx?tabid=1583 da ” Haluk Cangökçe Gözüyle”