ESKİDEN KİMLER VARDI, NELER VARDI ?…
ESKİDEN Osmanlı terbiyesi görmüş çok değerli, çok vasıflı insanlar vardı. Onlar gittiler ve yerleri dolmadı.
Eskiden beyefendiler, hanımefendiler, büyük beyler, büyük hanımlar, küçük beyler, küçük hanımlar vardı.
Eskiden iffet vardı, kaç-göç vardı, hayâ, mürüvvet, vefa, merhamet vardı.
Üstad Necip Fazıl vardı.
Profesör Ali Fuat Başgil vardı.
Hasan Basri Çantay vardı.
Eskiden İstanbul kültürü ve medeniyeti vardı.
İstanbul âdâb-ı muaşereti vardı.
Eskiden bu şehirde en fazla kullanılan kelimeler evet efendim, teşekkür ederim efendim, estağfirullah efendim idi.
Aha oha yuha muha gibi böğürtüler hoş görülmezdi.
Eskiden şiir vardı, aruz vardı, ebced hesabıyla tarih düşürmek vardı.
Bir milyonluk İstanbul’da hayli küçük perakende mücellit dükkânı vardı, insanlar kitap ciltletirdi.
Nerde eski İstanbul’un ağır şarkıları, nerde bugünkü hafif musiki.
Eskiden tavuklar daha lezzetliydi. Çünkü eskiden bugün olduğu gibi “fabrika tavuğu” yoktu. Eskiden doğal hakikî yumurta yenirdi.
Eskiden balıklar daha çeşitli, lezzetli ve sağlıklıydı. Çünkü denizler kirli ve zehirli değildi.
Eskiden İstanbul’da nefis ve çok kaliteli memba suları vardı. Bunların kimisi kurudu yok oldu, kimisi karıştı, kirlendi, eski nefasetlerini kayb etti.
Eskiden simitler bile daha lezzetli idi.
Eskiden hormon yoktu, yiyecek ve içeceklere karıştırılan yüzlerce çeşit kimyevî madde, aroma, boya yoktu.
Eskiden portakallı gazozlar, portakal reçelinden yapılırdı.
Bahçekapı’da Arpacılar camii aralığında Arnavut dondurmacı sütlü ve vişneli İstanbul dondurması satardı. Şimdi ara da bul.
Eskiden hırsızlık, yankesicilik, muslukçuluk, sahtekârlık yok muydu? Cinayet işlenmiyor muydu? Vardı, hepsi vardı ama terazinin öbür kefesinde başka şeyler vardı. Başka ve iyi şeyler.
Eskiden sabır vardı, tevekkül vardı, tevâzu vardı, kanaat vardı.
Eskiden ekmeğe çok saygı gösterilirdi.
Yere düşen ekmek parçası çöpe atılmaz, tozu üflenir, temizlenir yenirdi. Peygamber öyle buyurmuştu.
Eksiden babalar beybaba idi.
Bazen câli de olsa edeb, erkan, terbiye, görgü vardı.
Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardı.
İnsanlar yemek yedikleri çanağa tükürmezdi.
İnkâr etmiyorum, eskiden de kötülük ve yolsuzluk, irtikab ve irtişa vardı ama bu kadar değildi.
Acaba yanılıyor muyum, eski hırsızlar ve eşkıya bugünküler kadar azgın değildi.
Eskiden bazı eşkıya, zengin mütegallibeden aldıklarının bir kısmını fakirlere dağıtırmış.
Eskiden dindar subaylar vardı.
Eskiden camilerde üniformalı, namaz takkeli subaylar görülürdü. Askerî okulların mescidleri vardı. Eskiden de ordu vardı.
Bana nostaljik mi diyeceksiniz? Eyvallah!..
ALINTI : Mehmet Şevket Eygi
Çeşitli Makale ve Yazılarım için:
http://www.turklider.org/TR/DesktopDefault.aspx?tabid=1583 da ” Haluk Cangökçe Gözüyle”