ELEŞTİRİYİ SEVMİYORUZ…
İnsan, kusurunu kabul etmek istemiyor.
Kendine bile itiraf etmekten korkuyor.
Hep övülmek, hep takdir edilmek istiyor.
Kusuru söylendi mi, bin dereden su getirerek kendini savunmanın yollarını arıyor.
Hatayı sebeplere, vesilelere, araçlara yüklüyoruz.
Eleştiriyi de bu yüzden sevmiyoruz?
Zamanla anladım ki, her doğruyu söylemek doğru değil.
Yalan mı söylemeliyiz peki?
Hayır, yalan da söylememeliyiz.
En iyisi susmak sanırım.
Tabi mümkünse…
Bu konuda deneyimlerim, gözlemlerim var, doğrucu olmamdan ötürü kimi arkadaşlarımı kaybettim.
Gelirler ve derler ki: “Hadi bana beni anlat, hoşuma gitmese de benim hakkımda ne düşündüğünü olduğu gibi dile getir,
sadece gerçekleri söyle!”
Bir zamanlar deneyimsizdim, bu söze aldanıyor, gerçek düşüncelerimi bir çırpıda söyleyiveriyordum.
Sanıyordum ki, dürüst tavrım onları memnun edecek.
Bunun ne büyük bir aldanış olduğunu daha sonra acı deneyimlerle anladım.
Meğer muhatabım bana, “Hadi bana beni anlat, gerçekleri söyle” dediği zaman, “Öv beni!” demek istiyormuş!
Tam da gerçek düşüncelerimi söylemeye niyet etmiş gibi görünerek, onlara en büyük yalanları söylemeliymişim!
Yalanı seven bir tarafımız var. Yalan olduğunu hissetsek de dinlemek hoşumuza gidiyor.
Oysa lafa geldi mi hepimiz gerçekçi kesiliyoruz…
Öyle… “Acı gerçekler mi, tatlı yalanlar mı?” diye sorsalar, “Elbette gerçekler!” deyiveririz.
Sıra uygulamaya geldi mi dinlemeye dayanamıyoruz gerçekleri…
Ah zaaflarımız!