REYTİNG ŞİKECİLERİ!…
Sizi gidi ‘masum’ reyting şikecileri…
Yalanınızı sevsinler sizin… Demek “toplum böyle istiyordu”, öyle mi?
Hepsi beri gelsinler bakalım…
Ne diyorlardı yıllardır, “Toplum böyle istiyor, reytinglere bakınız”.
Bir dönemin reyting patronu Can Tanrıyar “üç yılını bu meseleye vermiş birisi olarak “gerekli belgeleri de emniyete teslim etme” mutluluğu içerisinde “vicdanını aklamaya” çalışıyor şimdilerde…
Artık bir ayağı çukurda olanların, hatıratını kaleme alırken itiraflarda bulunmasına benzetiyorum Tanrıyar’ın bu durumunu…
Bu toplum, reyting uğruna nelere “seyirci” yapılmadı ki?
Banu Alkanlar, Kaynana Semralar, Damat Canerler, Pembe Oyunlar, Pop Starlar, Televoleler, tecavüzler, çarpık ilişkiler daha bilmem neler neler…
Yarışma ve eğlence programlarındaki “patronluğu”nu Acun Ilıcalı’ya kaptırdıktan sonra mı aklı başına geldi Tanrıyar’ın merak ediyorum. Daha dün, yaptığı programların kanalına kazandırdığı reytinglerden dolayı, “kanalı neredeyse satın alacak, gizli patron” sözleri onun için söyleniyordu.
Pardon ama, neredeyse ülkeyi magazinleştiren, sanatçıları magazin programlarına çıkmak için yapmadıkları rezilliği bırakmayacak psikolojiye sokan kimdi acaba? Magazin programlarına boğulmuş ekranlar yetmedi, haber programları, spor programlarını bile magazinleştiren “dev” adam değil miydi kendileri?
Yanlış mı hatırlıyorum?
Gelelim dizi yapımcılarına ve şizofren ruhlu dizi senaristlerine… Demek ki bu toplum, çoluk çocuğuna porno izletecek kadar sapkındı ve bundan keyif alıyordu.
Bu toplum, “unutulmaz” tecavüz sahnelerini, “Aşk-Memnuları”, “Binbirgece” masalı tadında izlemeye bayılıyorlarmış ki, reytingler patlıyormuş! Ne diyorlardı bir de, “sevişme sahneleri estetiği bozmuyor”. Neler öğrendik, ne jargonlar kazıdılar zihinlere bu estetikçi şizofren sapkınlar…
Üç beş şizofren kafa kafaya verip toplumu Lut kavminden beter etmeye çalıştılar, sonra çıkıp Aziz Nesin’in “toplumun %60’ı aptaldır” sözünü dayanak alıp topluma yedirmeye çalıştılar.
Şimdi bunların hepsine, yüksek manevi tazminat davası, ruhsal yapıda oluşan bozukluklardan dolayı dava açsak yeri midir?
***
FUTBOL ŞİKECİLERİ!…
Şike iddianamesi açıklandı. Federasyon adım atmamakta ısrarlı.
Amatör küme takımları için, yerel kanalların maç kayıtlarını izleyerek “küme düşürme” cezası veren Federasyon, ortada onca delil varken, Süper Lig takımlarına ceza vermemek için direnmeye devam ediyor.
Bu yolla bazı takımlara haksız kazanç sağlanmaya devam edildiği gibi, futbol ahlakı ve seyir keyfi de vurulmaya devam ediliyor.
“Fair Play” sadece sahada rakip oyuncuya faul yapmamaktan mı ibaret?
Penaltı alabilmeye yönelik kendini yere bırakarak hakemi aldatmaya çalışan futbolcuya bile kart cezası var.
Şike yaparak 90 dakika boyunca milyonları aldatan oyuncu ve takımlara neden ceza yok?
Top yuvarlak ama futbol kuralsız değil ki…
Federasyon istediği kadar deve kuşu misali başını kuma gömsün.
Futbolun ekonomisinden ya da yayıncı kuruluşun mağduriyetinden dem vursun.
Sanki yayın ihalesine büyük takımlar küme düşmeyecek garantisi ile çıkılmış gibi.
Sahi dört büyük kötü oyunları neticesiyle ligden düşse ne yapacaktınız?
Mesela Galatasaray geçtiğimiz sezon biraz daha kötü bir futbol oynasaydı, küme düşme mi kalkacaktı?
Asırlık efsane River Plate bile küme düştü.
Şampiyonlar Ligi Şampiyonu ve UEFA Kupası sahibi Juventus’a küme düşme cezası verildi.
Ne Brezilya ne de İtalyan futbolu kaybetti.
Federasyon bilsin ki, dünyaya kendini anlatamayacak.
Korkarım bir iki kulübü kurtaralım inadı yüzünden Türkiye’yi yakacaklar.
Sadece kulüplerimize değil Milli Takım’a da ağır cezalar getirtecekler.
Federasyon, suçluyu koruyarak, UEFA’dan takımlarımız ve Millilerimiz’e ağır ceza aldırarak yeni bir suç işlemiş olur mu?
Savcılar bakmadan, futbolseverler ve yöneticiler bir kez daha düşünsün.
***
FRANSA!…
Sarkozy’nin zırzopluğuna, magandalığına, zil-zurna cehaletine mi bozuluyoruz?
Misafir, evsahibinin çocuğuna bakıyor ve “deli mi?” sorusunu soruyor…
Babanın cevabı:
Hayır deli değil, her gün böyledir…
Başta Fransa olmak üzere, Avrupa’nın irili-ufaklı ülkelerinin tamamına yakını Ortaçağ başladığından beri hep böyledir, hiçbir değişme yok…
Ben Fransa’yı 90 yıl önceden tanıyorum…
Hani, İngilizlerle vardiya usulü Anadolu’yu işgale başlamışlardı ya…
Bir nebze hatırlayın ne var…
Adana, Maraş, Antep, Urfa tarihini gözden geçirsek iyi olur…
Hiç düşündünüz mü İngilizlerin, Fransızların topla-tüfekle, uçakla ülkeler ötesi piknik(!!!) yapmalarının esbabı mucibesini?
MARAŞ haybeden mi KAHRAMAN oldu?
ANTEP GAZİ unvanını totodan mı kazanmıştı?
Urfa’yı Şanlı yapan sebep nedir?
Biz bilmesek de, dostluk cacığı yapıp yesek ve yedirsek de Avrupalı unutmuş değildir yedikleri tekmenin acısını…
İnanmayan pantolonlarını indirip baksınlar…
Dedelerimizin tekme izi kalçalarında mühür gibi duruyor..
Gelişen ve dünyaya açılma hızına, dünyaya kendini itibarla kabul ettirme başarısını eklemiş bir Türkiye’nin Fransa’ya vereceği en iyi cevap, onu yok saymaktır.
Tepki vermek bile ona fazla değer vermek olur.’
****
Eğer söylenecek sözünüz varsa ekleyin..
Eğer söylenecek sözünüz yoksa sözleri okuyun..
Okumaya da zamanım yok diyorsanız..
O zaman PAYLAŞ ın birileri mutlaka okur…
Çeşitli Makale ve Yazılarım için:
http://www.turklider.org/TR/DesktopDefault.aspx?tabid=1583 da ” Haluk Cangökçe Gözüyle”