28 MİLLETİM, UYAN!.. UYANMAZSAN, YOK OLACAKSIN!..
Şubat’ta bu ülke nasıl soyuldu biliyor musunuz?!..
Önce, pavyonda konsomatrislik yapan bir bayanı bulup, tesettüre soktular…
Sonra, onu sarık, sakal, cübbesi ile, kaportası uygun bir sahtekarın koynuna soktular ve canlı yayında bastılar… Oyuncular, Fadime Şahin ve Müslüm Gündüz..
Fadime Şahin, her gün ekranlarda gözyaşı döküyordu…
Bir yandan da, gerçekte esrar satıcısı bir uyuşturucu müptelası olan Ali Kalkancı’ya sakal bıraktırılıyor, cübbe giydiriliyor, ekranlarda “Cinci Hoca” diye kafa sallarken gösteriliyor, sonra da bir kadını tuzağa düşürürken gazete ve televizyonlara yansıtılıyordu…
Bizler ekranlarda Fadime’nin gözyaşlarını, Ali Kalkancı’nın kafa sallamasını, Ankara’nın ortasında, toplu kafa sallayan sahtekarları izlerken, birileri 26 bankanın içini boşaltıyor, bir yanda Hazine soyuluyor, Hükümet devriliyor, bir yanda da faizler %70’e dayanıyor, birileri malı götürüyor ve enflasyon almış başını gidiyordu…
Bizlere bu tiyatroyu seyrettirenler çoktan MALI götürmüşlerdi bile!. Önümüze İRTİCA “yem”ini atmışlardı ve bizler de sazan gibi üzerine atlamıştık…
Meşhur bir söz var ya: “Eşşek eşşek olduğu halde, aynı yolda iki kere çamura saplanmaz!..” Ne garip, o günlerde insanlar, faizler yüzünden Başbakanlığın önünde, üzerine benzin döküp kendini ateşe verirken, esnaf, Başbakan’a yazar kasa fırlatırken, gazeteler ve tv’ler, ne HIRSIZLIKTAN bahsediyor, ne ülkenin soyulduğunu, ne de 26 bankanın içinin boşaltılıp İsviçre bankalarına kaçırıldığını yazıyordu!…
Yaşadığım sevgili ülkemden ümidimi kesmiştim; “Saldım çayıra, Mevla’m kayıra!..” deriz ya, o vaziyetteydim…
Derken… Sn. R.T. ERDOĞAN geldi… Hani yaşama gözlerini kapatmış bir insanın, aniden gözlerini açması gibi bir şeydi…
Bu ZAT, her gün koşturuyordu, hergün açılışlar yapıyordu… Yollar, hastaneler yapılıyor, yerin altından tüneller açılıp kıtalar birleştiriliyor, Marmaray devreye giriyor, yerli tank, yerli helikopter, Kanal İstanbul, hızlı tren, 3.Köprü, dünyanın en büyüğü 3.Hava Limanı, dünyanın 2.Büyük Asma Köprüsü yapılıyor… Milyonlarca öğrenciye ücretsiz kitap ve tabletler dağıtılıyor,
faizler %4’lere kadar iniyor, krizden kırılan dünyada, ülkemde ekonomide her şey yolunda gidiyor… Engellilere maaş bağlanıyor; ilk defa bu ülkede insan yerine konuyor…
Türkiye, yeryüzündeki mazlumların umudu olmuşken, bir sabah baktık ki, 17 ağacın yeri taşınacak diye, İstanbul’da sokaklar ateşe veriliyor, bir anda ülke karanlığa gömülüyordu… Ama dilimiz yanmıştı; bu işte bir iş vardı!..
Koç Üniversitesi yapılırken, 80 bin ağacı kesenler, nasıl oluyordu da, 17 ağaç için, Üniversitesini FİNAL döneminde tatile çıkarıp öğrencileri Taksim’e eyleme yolluyordu?!.. Nasıl oluyordu da, her gün 10 bin kumanya yolluyordu?!..
Duran adam SIRP çıkıyordu!.. Soyunan kadın, Alman çıkıyor, Gezicileri yönlendiren siyahlı kadın, Amerikalı; konser veren piyanist, Alman çıkıyordu?!..
Almanya sokakları yanarken ortada olmayan Claudia Roth, Gezi Parkı’nda en önde polise hakaret ediyor… Suriye’de milyonlarca insanın katledilmesini görmeyen CNN, 22 saat kesintisiz canlı yayın yapıyordu!..
Bu işte bir iş vardı!..
Faizlerle anamızı ağlatan bir bankanın genel müdürü, canlı yayında, “İş çıkışı, toplu olarak Gezi Park’tayız!..” diyordu..
Niçin?
Faizler yüzünden kendini yakan insanlara acımayanlar, 17 ağaca mı acırdı?!..
Zevk için, hayvanlara nasıl kurşun yağdırdığını anlatan Safarici Boyner, Gezi Park’a iniyor, “ Ben de çapulcuyum!..” diyordu.
Sokakları ateşe verenler, yüzleri gözleri sarılı olan eşkıyalar, Türkiye’nin en lüks otelinde ağırlanıyorlardı!..
Olaylar her yanı sarmışken, Sn. Erdoğan, uçağa atlayıp sırtını dönüp Ortadoğu gezisine sessizce gitti…
O giderken, evde oturmuş gözlerimden yaşlar süzülüyordu; çünkü, “Seni Menderes gibi asacağız!..” diyorlardı.
Rabb’im o günleri bir daha yaşatmasın!..
17 ağaç için, Türkiye’ye 150 milyar doların üzerinde zarar verenlerin sözcüleri, Bülent Arınç’la görüşmeye gittiler… Ne garip; sokakları ateşe verenler, dünyadan habersiz MALLARDI; ama sözcüleri, 28 Şubat’ta ülkeyi soyan ve Erbakan Hükümetini deviren “Beşli Çete” diye tarihe geçen ekibin temsilcileriydiler…
Görüşmeden sonra kameraların önüne geçmişlerdi.. Bütün Türkiye, onlara kitlenmişti.. Herhalde, hükümetten bütün Türkiye’nin ağaçlandırmasını istediler diye düşünmüştü herkes…
Hükümetten isteklerini sıraladılar… “Kanal İstanbul”dan derhal vazgeçilecek, “3.Hava Limanı” yapılmayacak, “3.Köprü” yapılmayacak, Hidro elektrik santralleri inşaatları durdurulacak..
Televizyon başında şok olmuştuk!.. Ağaç, kimsenin umurunda bile değildi!.. “Sen hâlâ anlamadın mı, asıl amaç ağaç değildir!..” diyorlardı. Bunlar sanki Lozan’daki “İNGİLİZ HEYETİ”ydi…
İnsanlar Sn. Erdoğan’ın anlattıklarını anlamamıştı; zira medya, gerçekleri yazmıyordu, anlatmıyordu…
Türkiye, kendi boğazlarını denetleme hakkına sahip olmayan, hiçbir yabancı gemiyi denetleyemeyen, bunlardan geçiş parası alamayan eli kolu bağlı bir ülkeydi… İşte Sn. Erdoğan, “Kanal İstanbul” projesiyle, canını ortaya koyuyordu!.. Eğer Kanal İstanbul’u yaparsa, bütün yabancı gemileri Kanal İstanbul’dan geçirip hem denetleyecek, hem de milyarlarca dolar para kazanacaktı Türkiye…
İngiltere, aylardır Sn. Erdoğan’ı “Kanal İstanbul’u yapamazsın; Lozan’da verdiğiniz sözler var!..” diye tehdit ediyordu!.. İngiltere’nin yapamadığını, “bizden görünen” Gezi Platformu Temsilcileri yapıyordu…
3.Hava Limanı, Almanya’nın pabucunu dama atacak, hava sektöründe Türkiye’yi Avrupa’nın merkezi yapacak bir proje… Gezi Platformu, “Derhal vazgeçilecek!..” diyordu…
Sn. Erdoğan, tam da bu sırada yurt dışından geri dönüyordu… Gecenin bir yarısında insanlar sokaklara dökülüyordu… Sn. Erdoğan otobüsün üzerine çıktığında: “FAİZ LOBİSİ, BENİ TEHDİT EDİYOR!..” diyordu…
İşte bu söz, her şeyi, bütün meseleyi anlatıyordu… Türkiye’yi geçmişte kendine borçlandırıp, maliyenin topladığı bütün vergiyi, FAİZ olarak cebe indirenler, 12 yıldır Sn. Erdoğan’ın kesip ödemediği o paranın peşine düşmüşlerdi!.. Bütün meselenin özü buydu…
Ve sokaklara dökülenler tezgahı görüyor, sanki dünyaya meydan okuyor “DİK DUR, EĞİLME; BU MİLLET SENİNLE!.. “diyordu…
Erdoğan dik durdu ve olaylar tam dindi, derken… Bir sabah, “17 Aralık Operasyonu” yapılıyordu…
28 Şubat’ta kılıf, “İRTİCA”, Gezide “AĞAÇ”tı… Bunlar sökmemişti millete!..
17 Aralık’ta, insanların en hassas olduğu noktadan vuruyorlardı: HIRSIZ…
Yüzbinlerce Filsitnli’yi katleden Netenyahu’ya “OTORİTE”, Filistin Kasabı Ariel Şaron’a “ÇIĞIR AÇAN LİDER” diyenler, Sn. Erdoğan’a “Hırsız, Haramzade, Diktatör, Yezid” diyordu…
Polisin götürdüğü para sayma makineleri, “Şike Davası”ndaki para dolu çantalar, Amerika’daki bir uyuşturucu operasyonundaki fotoğraflar servis edilip, yem olarak önümüze atılıyor; yatağın üzerine paralar serpiliyor, muhteşem bir “ALGI OPERASYONU” yapılıyordu…
Bizler Bu tiyatroyu seyrederken, birileri “HALK BANKASI”na giriyordu…
Bütün gizli sırlarını, devletin en mahrem bilgilerini götürüyordu… Ne acı ki, “Kuzey Irak Petrolü”nün parasının Halk Bankası’na yatırıldığı gün, Halk Bankası’na operasyon çektiler!..
Bir bakana verilen hediye ya da rüşvet saat için ortalığı yıkanlar; 26 banka soygununu görmeyen namussuzlardılar!..
Yıllarca bu ülkenin iliğini kurutanları, Türkiye’den çalıp İsviçre bankalarına götürenleri görmeyenler, İran’ın ALTIN Ticaretinden milyarları Türkiye’ye akıtan Rezza Zarrab’ı hedefe koyuyor, müthiş bir algı operasyonu yapıyordu!..
Ve İran’ın “altın ticareti”nin önünü kestiler, yönünü Amerika’ya çevirdiler…
O kadar ALÇAKLAR…
Benim dünyadan habersiz arkadaşım da yazıyor: “Rezza’yı anlat bize Rezza’yı!.. Rezzan’ın önüne yatar mısın?!..”
Eğer o parayı Türkiye’ye değil, İngiltere’ye akıtsaydı, Rezzan’ın önüne ben değil, ama İngiltere KRALİÇESİ yatardı!.. İşte siz bu kadar basiretsizsiniz!..
Neyden haberiniz var?!.. Önünüze attıkları yemi, sazan gibi yutarsınız!..
Bizler 17 Aralık’la uğraşırken, asıl bomba, 25 Aralık’ta patlıyor… Savcı, 40 kişinin tutuklanmasını istiyordu… listenin ilk sırasında; Kanal İstanbul, 3. Köprü, 3. Hava Limanı, Marmaray ve Hızlı Treni yapan bütün firmaların sahiplerinin, kısacası, “Türkiye’yi uçuracak” bütün projelere imza atan müteahhitlerin tutuklanmasını istiyordu!..
İşte gizledikleri asıl hedef de buydu!..
Gezide başaramadıklarını, 25 Aralık’ta Hırsızlık kılıfıyla yapmaya kalkıyorlardı… Hırsız görmek isteyen, POAŞ’ın nasıl alınıp satıldığına baksın!..
KPSS, Polislik, DİL SINAVI sorularının nasıl çalındığına baksın!.. İş adamlarına şantaj yapıp haraç alanlara baksın!.. Milletin yatak odasını röntgenleyip kayıt eden namussuzlara baksın!.. MİT’e operasyon yapan HAİNLERE baksın!.. Deri, kurban bağışları toplayıp, Müslüman kardeşi açlıktan ölürken, Yahudi ve ABD kuruluşlarına bağışlayanlara baksın!..
Anlamıyor musunuz?!.. Neden İngiliz medyası, Alman medyası, İsrail medyası,
Doğan medyası ve Cemaat medyası topyekun Sn. Erdoğan’a saldırıyorlar?!..
Hiç mi düşünmüyorsunuz?!..
Bu ülke soyulurken, hazinenin ve 26 bankanın içi boşaltılırken, bu ülkeye çivi çakılmazken, siz bu medyanın sesini çıkardığını duydunuz mu?!..
Menderes alnı secdeli ve sizden biriydi; halkın adamıydı… O’na “12 uçak dolusu ALTIN çalarken, suç üstü yakalandı!..” iftirasını attılar… Sonunda Menderes’i asıp ülkeyi soydular…
Özal sizden biriydi, alnı secdeli bir adamdı… Ona “Diktatör” dediler, “tek adam” dediler, “Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı” dediler, zehirlediler ve ülkeyi soydular…
Ve Türkiye’nin başına gelmiş en DİK DURAN, alnı secdeli Cumhurbaşkan’ına, aynı iftiraları atıyorlar!..
EŞŞEK BİLE AYNI YOLDA İKİ KERE ÇAMURA BATMAZKEN, biz halen mi uyanmayacağız?!..
Eskiden sosyal medya yoktu, tv’lerde insanlara gerçekleri anlatmıyorlardı;
Özal ve Menderes’i yediler!.. Ya şimdi?!.. Bütün tv ve gazeteler, el altında Yahudi ve İngilizlerin elinde bile olsa, SOSYAL MEDYA var!..
Hiç bir bahaneniz yok!..
Tezgaha gelmeyin!..
Önünüze atılan yemi yutmayın!..
Bu ülkede, Müslümanlar tam rahat bir nefes almaya başlamışken, sahip çıkmazsak, son pişmanlık fayda vermez!..
Bu gün size dürüstlük nutukları atanlar var ya; işte onlar, asıl namussuzların ta kendileridirler!..
Vesselam. .
(İSMAİL LEVENT)