BU FOTOĞRAFIN HATIRLATTIĞI MİNİ BİR HİKÂYE!
Hafızasını yitirdiği zaman değil de hatırladığı zamanlar ona ıstırap veriyordu.
Hasta yatağından doğrulup ömrünü verdiği çocuklarının onu ziyarete gelmelerini bekliyordu.
Gelmeyeceklerini de biliyordu…
…
Yaşamının son günleriydi besbelli.
Geride bırakacağı bir şey de kalmamıştı zaten. Anılarla gidecekti, sevdiklerinin anılarıyla…
Fakat kalbindeki o boşluk hâlâ vardı.
Bu son umuduydu belki de
…
Yatağın kenarına oturdu. Uzun parmakları daha da uzamış incelmişti, benim elimden tuttu.
Yüzüne baktım, sapsarıydı yüzü.
Gözlerimiz buluşunca bir cümle aradım.
Gözlerim bulut buluttu. Sesim titremeden bir cümle kurabilirsem gözlerimdeki bulutları gizleyebilirdim.
Sadece “mandalina istermisin” diyebildim.
…
Çok hastaydı, birazdan ameliyata girecekti ömrünü geçirdiği gönül arkadaşına gözleri dolu bir şekilde kalkıp sımsıkı sarılmak istedi,
Korkuyorum dedi ve ekledi; “ameliyattan değil yükseklikten”.
“Niçin ameliyathaneleri yukarılara yaparlar ki!”
…
Ertesi gün ilaç kokulu odasında gözlerini açtı.
Kendine gelmeye başladı. Yatağın kenarına doğru oturmak istedi. Halbuki ölümün kenarından hızlıca geçmişti.
Yoğun bakım ünitesinin tavanının rutubet tuttuğunu fark etti.
Lakin kendini ihmâl etmişliğine mi, tavanın ihmâl edilmişliğine miydi sınırı ayırt edemedi..
Hastane odasının soğuk ve silik aydınlığında geçen dakikalara bir isyan içinde dalgalanması, içinde tarifi belirsiz firar duygularının tetiklenmesine sebep olmuştu.
…
Kaç gün kaç ay oldu artık saymayı bırakmıştı. Gıcırdayan metal yatağından yavaşça doğruldu. Dışarıda baharın en güzel günlerinden biri vardı adeta.
…
Sanki eve gidecekmiş gibi yatağın kenarına sıkıca tutunup kalkmaya yeltendi. Pencereden dışarı bakındı boş gözlerle.
Sonra bakışları beni buldu, tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki. Öylece yığılıp, son nefesini verdi
Hastanenin penceresinden dışarısı hâlâ karanlık ve soğuktu. Ama o cansız bedeniyle artık acının bile farkında değildi.
…
Soğuk karyolalarda sararan ellerini görünce anlamıştım.
Bu son yolculuğuna alınan biletin rengiydi.
Ve yolculuğa yalnız çıktı…
…
Ömrünü birlikte geçirdiği yalnızlık sonunda onu da terk etmek üzere kalkmıştı.
Hastanenin penceresinden dışarısı hâlâ karanlık ve soğuktu.
Ama o cansız bedeniyle artık acının bile farkında değildi…
…
Daha iki ay önce karavan hayali vardı. Tüm sahil şeridini dolaşmak, yeşille mavinin sonsuz huzurunu seyretmekti dileği.
Onu yeşil boyalı hastane odasında mavi pijamasıyla görene kadar kaderi hiç bu şekil sorgulamamıştım.
…
ÖLÜM’ün ayrılık değil kavuşma olduğunu kıymet verdiklerimizin soğuk bedenine dokunduğumuzda daha iyi anlıyoruz…
…
Vefat ettikten hemen sonra doktor geldi, bize geçmiş olsun dedi ve raporuna,
“Artık bisikletini maviliklere sürebileceksin” diye yazdı..
…
HAMİŞ:
Hastahane odalarındaki o yataklar!..
Ah dilleri olsa da, yaşanılanları anlatsa bize.
Gerçi anlatmaya bile gerek yoktur ki, baktığınız anda görürsünüz.
Hatta sizler de gün gelir oraya misafir olursunuz
Hastahane yeniden doğuşun, mutluluğun ve ölümün acısının paylaşıldığı tek adrestir.
…